25 Şubat 2019 Pazartesi

Ko Phi Phi

Olağanüstü güzelliğiyle, Ko Phi Phi adeta talipleri hiç azalmayan parti aşığı bir genç kız gibidir. Hala tüm bakışları üzerine çeker ama bazen o kadar yorucu bir hale gelir ki, gözlerini ondan ayırmak istersin. Neyse ki böyle durumlarda bolca seçeneğin var: Bembeyaz kumsallar, masmavi sular ve tropikal ormanlar – kısacası Phi Phi Adaları’nda her şey var. İşin bir kötü yanıysa, bütün bunları, ailelerinin gözetiminden uzakta kendilerini zevkin kollarına bırakan binlerce genç parti tutkunuyla paylaşmak zorunda olman. Burayı ziyaretinde, uzun kuyruklu teknelerle gezebilir, ağaçlarda sallanan maymunları izleyebilir, tarih öncesi mağara resimlerini görmek için mağara keşfi yapabilir ve yanında PADI lisansını getirerek, mercan resiflerinin keyfini onarılamayacak düzeyde beyazlamalarından önce çıkarabilirsin.

Koh Chang

Yağmurlu ve biraz dağlık olsa da, Tayland’ın en büyük bu ikinci adası çektiğin tüm sıkıntılara değecektir. Tehlikeli derecede dönemeçli yolları, sık ormanları ve etkileyici günbatımlarının ötesinde, Koh Chang ziyaretçilerine çoğunlukla terk edilmiş plajlar, ferahlık verici ucuz biralar ve huzurlu bir inziva ortamı sunar. Lonely Beach, adanın belirli bir yere bağlı olmayan turistlerini bir mıknatıs gibi çekmesiyle ünlüdür ve bu turistlerin birçoğu buradan bir daha ayrılmak bile istemez. Dışarı çıkıp yüz, yürüyüş yap, dal veya dilersen gün boyu hamakta yat – nasıl olsa burada uyman gereken bir program yok. Ayrıca, istersen kolayca gece yarısı partileri bulabileceğini de ekleyelim.

Similan Adaları

Kayalarla örtülü kumsallar, ormanlardan yükselen kuş sesleri ve Similan’ın tarih öncesini anımsatan vahşi yaşamını koruma altına alan basit bir altyapı… Eğer “Dünya Üzerindeki Cennet” unvanı için dünya çapında bir yarışma düzenlense, dokuz adadan oluşan bu takımadanın eve ödülle dönmesi hiç de şaşırtıcı olmazdı. Andaman Denizi’nin tüm güzellikleri, suyun altında en saf halleriyle seni bekliyor.

Sunduğu şnorkel, dalış, masmavi sularda yüzme, kumsalda define arama, yunusları izleme ve kuş gözlemciliği gibi aktivitelerle burası doğa âşıkları için gerçek bir mabet. Oteller kesinlikle yasak… Onun yerine, diğerlerini gölgede bırakacak bir ada tatili için basit bir ahşap bungalovda kalmalısın.

Koh Tao

Büyük kayalar ve resiflerden oluşan bir kıyıyla çevrili Koh Tao, bir dalgıç cenneti olarak bilinir. Daha sakin koylarda etrafı kolaçan etmek için kıyıya papaz balıkları gelir ve denizin oldukça açıklarında da balina köpekbalıkları kristal berraklığındaki sularda nöbet tutar. Sairee Plajı’nın gürültülü, kalabalık ve eğlenceyle dolu ana caddesini bir dizi bungalov, plaj kafeleri, barlar ve dalış okulları doldurur. Tatilini biraz daha süslemek istersen iskelenin güneyindeki lüks tatil yerlerini deneyebilir veya temiz hava ve muhteşem manzara için bir dağ villasına kaçabilirsin. Yakındaki Nang Yuan Adaları çevresinde yapacağın bir tur, egzotik bir geziye duyduğun tüm ihtiyacı karşılamaya yetecektir.

Koh Yao Yai

Phang Nga Körfezi’nde Krabi ve Phuket’in tam ortasında yer alan Koh Yao Yai, adeta bir mankenin fiziğine sahip komşu kızı gibidir. Ziyaretçi sayısını sınırlı tutan yerel topluluklar sayesinde büyük ölçüde tanınmamış kalmayı başarabilmiş bu ada, uzun, ince hatlara sahip, baş döndürücü bir yerdir ve bir kez tanıyınca senin de bu şekilde düşüneceğine eminiz. Turistleri buraya en çok çeken şey, aslında turistleri çeken pek de bir şeyin olmamasıdır. Burada gürültülü bir gece hayatı bulmayı, denizde muza binmeyi beklememelisin; burada şahit olacağın en büyük aksiyon, adanın yerlilerinin ağla tuttukları balıkları uzun teknelerle çekmeleridir. Bu basit ama sofistike kızın tüm hünerleri, bu dünyaya ait değilmiş gibi duran kireçtaşı karstlar, turkuaz koylar ve bembeyaz muhteşem plajlardan ibarettir.

Koh Samet

Ağızlara sakız olmuş Phangan’ı unut, Bangkoklular artık parti vermek istediklerinde Koh Samet’e akın ediyor. Hafta sonu ziyaretçileri korunaklı koylar, incecik kumlar ve berrak mavi sularla günün keyfini çıkarırken, cenneti andıran plaj koşulları gece geç saatlere kadar süren partiler için de harika bir arka plan oluşturuyor.

Nargilelerden ve Sai Kaew kıyılarında ateş çeviren göstericilerin alevlerinden yükselen dumanlar birbirine karışıyor ve havanın kararmasıyla birlikte Silversand Bar’ın parlak gece kulübü ışıkları geceyi aydınlatmaya başlıyor. Tüm bu gürültü ve coşku eğer fazla gelirse, parti ortamı olarak kullanılmayan sayısız sessiz koydan birine de yönelebilirsin.

Puerto Viejo, Limón

Dünyanın neresinde sabahları plajda dinlenip, öğle yemeğinden sonra bir çikolata çiftliği turuna katılıp, öğleden sonra bir kelebek habitatını ziyaret edip, akşamın ilk saatlerinde plajda ata binmeye gidip, akşamları da terliklerinle gece kulübüne eğlenmeye gidebilirsin? Tabii ki sadece Puerto Viejo‘da.

Kosta Rika’nın doğudaki bu bölümü çok daha fazla yağış alır ve Cahuita ile Manzanillo Ulusal Parklarında ve komşu sahil şeridinde rastlanan yağmur ormanları da varlıklarını buna borçludur.

Tabii ki plajlar burada da inci beyazı, deniz ılık ve 6 metrelik dalgalarda sörf yapmak heyecan verici, ancak Puerto Viejo kıyılarının en önemli özelliği buranın halkı. Yani Afro-Karayip topluluklar, Kızılderililer, ‘tico’lar ve Bribri kabilelerinden oluşan çok karışık bir toplum olan ve yan yana büyük bir uyum içinde yaşayarak, evi olarak kabul ettikleri bu yere ortak bir sevgi duyan insanlar.

Catalina Adaları

Tekne yolculuğu ile Flamingo‘dan 30 dakikada ulaşılabilen ve 20 adadan oluşan Catalina “Kediler” takımadası bir parça güneş ve kumdan çok daha fazlasıdır. Kısmen yumuşak dalgaların dövdüğü kayalıklı bir sahil şeridine sahip Catalina Adaları’nın turistlerin uğrak yeri olmasının nedeni, dalarak o çivit mavisi okyanus yüzeyinin altında neler yattığını keşfetme arzusu.

Bu gökkuşağını andıran mercan kayalıklarındaki egzotik deniz yaşamını oluşturan deniz canlıları arasında iskarmoz balıkları, neon çizgili Cortez melekbalıkları, devasa manta vatozları ve kaplan köpekbalıkları sayılabilir.

Yukarıda ise, Catalina, doğa yürüyüşleri için çok uygun olan, bozulmamış kum ve çakıl plajlarından oluşan karışık bir seçki sunar. Dinlenmek ve yumurtalarını bırakmak için burayı seçen yüzlerce deniz kaplumbağasına dikkat etmeyi sakın unutma.

Playa Avellana, Guanacaste

Tüm yıl boyunca görülen 6 metrelik dalgaları boş ver, bu kumsalı ziyaret etmenin asıl nedeni 400 kg’lık bir domuz olan Lola’nın yarattığı efsane.

Bu ufak domuzcuk bir zamanlar Guanacaste‘deki bu hoş kumsal şeridinin yıldızıydı ve Lola’s plaj barının yanında dinlenirken, sörf okulunun etrafında dolaşırken veya Avellana’nın masmavi sularında serinlerken görülebilirdi.

Lola aramızdan ayrılalı çok oluyor, ancak onun tahtını şimdilerde varlığıyla Playa Avellana’ya alışılmadık ve herkesin ortak olduğu eğlenceli bir atmosfer katan Lolita dolduruyor.

Kısacası, burası Kosta Rika’nın en arkadaş canlısı plajı. Altın kıyıların bu kısmında hiç batmayacakmışçasına parlayan görkemli güneşin altında güneşlenen sörfçüler, göçmenler ve gezginler aralarına katılman için seni bekliyor.

Manuel Antonio Ulusal Parkı, Puntarenas

Kosta Rika’nın en küçük ve kimilerine göre en iyi koruma alanı, sadece bir değil, tam dört harika plaja sahiptir: Espadilla Sur, Manuel Antonio, Escondido ve Playita.

San José havaalanından sadece birkaç saat uzaklıkta bulunan ve ülkenin en sevilen turizm noktalarından biri olan parka ziyaret, hafta içi 600 ve hafta sonu 800 kişiyle sınırlandırılmıştır. Bu uygulama iguanalar, tembel hayvanlar ve soyu tükenmekte olan sincap maymunlarını da içeren egzotik vahşi yaşama kısmen de olsa ihtiyaç duyduğu yalnızlığı sağladığı gibi, sınırlarını badem ağaçlarının oluşturduğu plajları da gürültücü turist kalabalıklarından korumaktadır.

Tavsiyemiz: akşam olduğunda, kuzeye doğru sahil boyunca 7 km tutan ve ATV’lerle gerçekleştirilen yolculuğa katılarak, Kosta Rika’nın yenilikçi yemek ve plaj kulüpleri mekânı olan hareketli Quepos köyüne uğra.

Playa Naranjo, Guanacaste

Papagayo Körfezi’nin el değmemiş incisi olarak da bilinen ve zaman zaman gözlerden kaçan Playa Naranjo’nun kumsalından daha beyazını hiçbir yerde bulamazsın.

Kuzeybatıdaki Guanacaste vilayetinde yer alan ve insanlarla dolup taşan metropol Liberia‘ya komşu olan bu tenha plaj, dünyanın koşuşturmacasından kaçıp, kendini doğanın kollarına bırakmak için gidilebilecek en iyi yerlerden biridir.

Sahil şeridinin hemen arkasında cazibesiyle büyüleyen Santa Rosa Ulusal Parkı yer alır. 1791’te açılan bu park, tüm ülkedeki türünün en eski koruma alanıdır ve kuzey Kosta Rika’nın benzersiz ekosistemini ve ayrıca pek çok tropik bitki türü ile burayı evi olarak kabul etmiş kuşları ve tembel hayvanları gözlemleme fırsatı sunar…

Sen de burayı evin haline getirebilirsin! Çünkü görünürlerde bir otel bulunmadığından, bu dünya harikalarını görmek istiyorsan parkın hizmet kalitesi iyi olan pek çok kamp alanından birinde çadır kurman gerekecek.

Playa Santa Teresa, Puntarenas

Son zamanlarda Nicoya Yarımadası’nı dolduran turist akınlarına rağmen, Playa Santa Teresa samimi ve sade büyüsünü korumayı başaran yerlerden biri. Teresa kıyılarını ağlarla tarayıp, acıkmış plaj sakinlerine yeni tuttukları balıkları sunmak için ızgaralarını yakan ‘tico’ları (Kosta Rika’nın yerel halkı için kullanılan sıcak bir tabir) burada hala bulabilirsin.

Sahilin açıklarındaki sürekli rüzgârlar, Playa Santa Teresa’nın tüm Orta Amerika’daki en iyi sörf olanaklarından birini sunmasını sağlıyor. Eğer dalgalar çok şiddetli geliyorsa, harikulade sahile komşu olan ormandaki kanopi turlarına katılarak içindeki Tarzan’ı ortaya çıkarabilirsin.

Sörfçülerin hayalleri gerçek oluyor – Nuquí, Kolombiya

Harika sörf imkânlarına sahip ıssız plajlar gerçekten de var. Medellín’den uçakla veya Guachalito’dan yarım saatlik tekne yolculuğuyla ulaşılabilen Nuquí’ye gelmek için ya burayı çok iyi biliyor olman ya da sık ormanların içine dalmaktan gerçekten hoşlanıyor olman gerekiyor.

Her bir dalganın başında bir kaya oluşumunun bittiği Pico de Loro plajında dalgaların içinden geçebilir, Cabo Corriente’de zorlu dalgalara hükmedebilir veya bölgedeki palmiyelerle kaplı kayalıkları keşfedebilirsin.

Geleneksel sörf yapmaktan sıkıldığında, ayakta yapılan kürekli sörfe (stand up paddle) bir şans vermeyi unutma. Göç eden balinalara inanılmaz yakın olacağın temmuzla ekim arasındaki aylarda kendini gerçekten özel hissedeceksin.

Avrupa’nın sörf merkezi – Biarritz, Fransa

19. yüzyıldan kalma tarihi mimarisine eşlik eden sahil otelleri, barları ve havalı gençlerin akın ettiği gece kulüpleriyle, Biarritz zıtlıklarla dolu bir şehir. Plaja gitmeden önce Rocher de la Vierge’ye uğrayarak harika dalgalar bulmak için duanı edebilir ve kapalı pazar alanından taze istiridyeler alabilirsin.

Bir Amerikan belgeselinden ilham alan sörf öncüleri Tontons Surfeurs (Sörfün Amcaları) tarafından 1950’lerde keşfedilen Biarritz, sörfün Avrupa’daki doğum yeri olarak da biliniyor. Harika iklimi ve Atlantik dalgalarıyla çevrili stratejik konumuyla, Güneydoğu Fransa’nın günümüzde Avrupa’nın en canlı sörf topluluklarına ev sahipliği yapması bir tesadüf değil.

Hem Biarritz’te hem de tüm Bask bölgesinin çevresinde, amatörlere de sörf ustalarına da hitap eden, nisandan ekime oldukça popülerleşen sayısız sörf plajı bulunuyor. Dilersen tapas restoranları ve dar sokaklarıyla ünlü San Sebastian’a sadece bir saat içinde ulaşabilir ve sörfüne orada devam edebilirsin.

Yaz daha bitmedi – Taghazout, Fas

Kış aylarında 20 derecenin üzerinde deniz suları, cezir zamanında katlanarak ilerleyen dalgalar ve ucuza yaşayabilme imkânı – sörf tatillerinden beklediğin her şeyi Fas’ta bulabilirsin. Balıkçılık köyü Taghazout, sörf okulu öğrencilerinden oluşan genç ve uluslararası kalabalıkları ağırlayan harika bir sörf kasabasıdır.

Eskiden bir çapa fabrikasına ev sahipliği yapan Çapa Burnu’ndaki (Anchor Point) kızıl kayaları döven dalgaların keyfini çıkararak tatiline başlayabilirsin. Burada alkol satılmadığından, istediğin bir şey varsa 20 kilometre uzaktaki Agadir’den getirmen gerekiyor. Yolda kabuklu yemişlerin tadını çıkarmak için ağaca tırmanan keçilerle karşılaşabilir ve bu ilginç anı fotoğrafla ölümsüzleştirmek isteyebilirsin. Yaz tatilini biraz daha uzatmak istersen, sakin rüzgârları ve dalgalı denizi için burayı eylül ve ekim aylarında tercih edebilirsin (veya en iyi sörf imkânlarını bulabileceğin aralık – mart döneminde gelerek kıştan tamamen kaçabilirsin).

Sörf tanrılarının diyarı – Uluwatu, Bali, Endonezya

Uluwatu Bali’nin en bilinen sörf noktalarından biri ve bütün ihtişamıyla aşağıdaki okyanusa bakan antik Luhur Uluwatu Tapınağı burayı daha da özel kılıyor. Tapınaktan 70 metrelik bir yokuş inilerek okyanusa ulaştığında seni boyları 90 santim ile üç metre arasında değişen, yeni başlayanlar ve orta seviyedekiler için ideal dalgalar karşılayacak. Bu yüzden, özellikle su alçaldığında kıyı epeyce kalabalık olabiliyor. Sahilde tek başına olmak istiyorsan erken gel. Suyla işin bittiğinde kendini sörf sonrası masajıyla şımart ya da kıyıdaki küçük warunglardan (aile işletmesi büfeler) birinde bir şeyler atıştır.

İberya büyüsü – Praia do Amado, Portekiz

Portekiz, Atlantik’in batı kıyısına çarpmadan önce kilometrelerce yol alan muhteşem dalgaları sayesinde dünyanın en iyi sörf noktalarından bazılarına ev sahipliği ediyor. Bunun sonucunda, burada her zevke hitap eden ve çeşitli zorluk seviyelerinde sörf noktaları bulabileceksin.

Atlanmaması gereken varış noktalarından biri, Algarve’nin ikonik plajlarından biri olan ve yıl boyu üzerinde kolayca sörf yapılabilen istikrarlı dalgaların olduğu Praia do Amado. Burası o yüzden, şansını Portekiz’in daha zorlu sörf yerlerinde denemeden önce sörfün temel noktalarında ustalaşmak isteyen acemiler için müthiş bir yer.

Kendine daha dişli bir rakip arıyorsan, kıyı boyunca kuzeye giderek birçok otelin bulunduğu, hem kolay hem zor dalgalara ev sahipliği eden Ericeira’ya ulaş. Profesyoneller için, Lizbon’dan arabayla 45 dakikada ulaşılabilen cici balıkçı köyü Nazaré’nin şimdiye kadar üzerinde sörf yapılmış en büyük dalgalardan bazılarının görüldüğü yer olduğunu da belirtelim. Bu dalgalardan bazıları su yüzeyinden 30 metre yüksekliğe kadar çıkabiliyor.

20 Şubat 2019 Çarşamba

Karşı kıyıdan haber var: Yaz tatili için göz kamaştıran Yunan adaları

Deniz-kum- güneş tatilinde alışkanlıklar değişiyor! Son dönemin gözde rotası doğası ve mutfağıyla rüya gibi Yunan adaları. Yunanistan seyahat planlarınızı yapmaya hemen başlayın!

Komşu Yunanistan adalarıyla son yılların en çok tercih edilen yaz destinasyonlarından biri. Yemyeşil doğası, kolay ulaşım imkanları, uçsuz bucaksız denizi ve hiç de yabancısı olmadığımız mutfağıyla Yunan adalarını A’dan Z’ye mercek altına aldık.

İlk adım: Yunanistan vizesi nasıl alınır?

Öncelikle belirtmeliyiz ki; Yunan adalarına seyahat etmek için izlemeniz gereken bazı bürokratik işlemler var. Yunanistan AB üyesi olduğundan ilk yapmanız gereken Schengen vizesi için başvuruda bulunmak. Peki, bunun için nasıl bir yol izlemelisiniz?

Aslında Yunanistan’ın vize işlemleri birçok ülkeye göre daha düzenli ve kolay işliyor. Tek yapmanız gereken belgelerinizi toplayıp Yunanistan’ın Türkiye’deki vize işlemlerini yürüten Kosmos Vize Hizmetleri’nin yolunu tutmak. Detayları öğrenmek ve randevu almak için kosmos vize adresini ziyaret etmek yeterli. Kosmos Vize Hizmetleri’ndeki işleriniz bittikten sonra yaklaşık bir hafta içinde vizeniz elinizde olacak.

Arabayla seyahat ediyorsanız pasaportunuzdaki vizeye ek olarak arabaya yeşil sigorta, kendinize de uluslararası ehliyet çıkartıyorsunuz. İyi haber, ehliyet 1 yıl geçerli. Bu da demek oluyor ki yazın Yunan adaları, bahar aylarında ise Türkiye’ye daha yakın olan Alexandropouli, Kavala gibi keyifli lokasyonlar sizi bekliyor!

Kos, Sisam ve Midilli Adalarına ise “Kapıda Vize Uygulaması”ndan yararlanarak giriş yapabilirsiniz.

Bütün ayrıntılar tamamsa şimdi işin tadına varıp yolculuk hazırlıklarına başlayabilirsiniz!

Sisam Adası

Yunanca ismiyle “Samos” olan Sisam, Ege Denizi’nde Dilek Yarımadası’nın karşısında konumlanıyor. Manzara bakımından Yunan adalarının arasında hatrı sayılır bir ayrıcalığa sahip olan Sisam’ı hakkıyla gezmek için motor veya araba kiralamak mantıklı bir seçenek. Özellikle adanın dört bir yanında yer alan plajlara ve köylere giderken tanık olunan manzaralar kartpostalları aratmayacak cinsten.

Sisam’da bar ve kafelerin olduğu kordonboyu tipik bir Ege kasabasının huzurunu taşıyor. Burada özellikle güneşin batışına yakın saatlerde kendinizi ödüllendirerek akşamüstü içkinizi Yunan mutfağından saganaki, tzatziki gibi lezzetler eşliğinde yudumlayabilirsiniz.

Eğer kalabalık bir caddede etrafı izleyerek kahvenizi içmek isterseniz de Pythagoras Meydanı sizin için biçilmiş kaftan. Yunanistan’ı saran frappe çılgınlığını bu meydandaki küçük ve şirin kafelerde siz de yaşayabilirsiniz.

Akşam yemeği için Sisam’da birçok “tavern” seçeneği bulunuyor. Kızarmış ahtapot, Giritlilerin vazgeçilmez salatası dako, taptaze deniz ürünleri ve Ege’ye özgü birçok lezzet yerel içki ouzo eşliğinde tadılabiliyor. Restoranların ortak özelliğiyse ahşap sandalyeleri ve mavi beyaz renkleriyle bölgenin ferah atmosferini yansıtmaları.

Meis Adası

Meis Adası, Türkiye’ye en yakın Yunan adası. Meis, kıyısındaki tek sıra evleriyle Yunan adaları içinde belki de en az şehirleşen, bunun yanı sıra en doğal kalan yer. Bu yönüyle Meis’e gitmek çok eğlenceli gibi görünmese de detaylara indiğinizde görmeye değer bir yer olduğunu fark edeceksiniz.

Öncelikle adadaki deniz taksilerden birini çevirip adanın klasiklerinden Mavi Mağara’ya mutlaka gitmelisiniz. Başta korkutucu gelse de Mavi Mağara, kapalı alanda yüzme deneyiminin aksine yüksek ve ferah atmosferiyle ilginç bir deneyim yaşatıyor.

Meis’te kumsal bulunmuyor, kayalıklardan denize giriyorsunuz. Deniz ise sığ olmasına rağmen oldukça berrak bir suya sahip.

Çok hareketli bir ada olmadığından akşam vakti Kaş’a dönmek isteyebilirsiniz. Bizim tavsiyemiz dönüş yoluna geçmeden önce klasik bir Yunan birasıyla kalamar, karides ve ahtapot çeşitlerinden denemeniz…

Korfu Adası

Korfu Adası, her ne kadar Türkiye’de yaşayanlara diğer adalar kadar yakın değilse de son yılların keşfedilmeye başlayan destinasyonları arasında yer alıyor. Konumu itibariyle ülkemize yakın bulunan adaların aksine Korfu, Adriyatik Denizi girişinde yer alıyor.

Masalsı bir güzelliğe sahip olan Korfu, kilometrelerce uzunluktaki plajlarıyla cennet gibi bir belde. Ada, İtalya’ya da yakın olduğundan gerek mimarisiyle gerekse mutfağıyla bu kültürden de izler taşıyor.

Korfu’ya gelindiğinde öncelikli olarak görülmesi gereken yerler Espianada Meydanı, Liston Caddesi ve sevimli balıkçı kasabası Dassia olarak sıralanıyor. Ayrıca cam gibi denizinde yapılan su sporları ve dalış aktiviteleri de oldukça popüler.

Kahve molası için trend mekanların yanı sıra klasik Yunan havasını taşıyan restoranlar sahil şeridinde sıralanıyor. Adanın kıymetlisi bergamut ile yapılan likörleri ve tatlıları ise denemeden dönmeyin.

Midilli Adası

Yaz tatilini Türkiye sınırları içinde geçirmek isteyenlerin günübirlik olarak tercih ettikleri Midilli, adeta yanı başımızdaki vaha. Bu nedenle belirtmemiz gerekir ki, özellikle yaz aylarında adaya girişte yoğunlukla karşılaşırsanız şaşırmayın. Çünkü Ayvalık’a gelen tatilciler komşu adayı bir günlüğüne de olsa görmeyi tercih ediyor.

Midilli’nin bu kadar tercih edilmesinde yakınlığı kadar, ada lezzetlerinin ve doğal güzelliklerin de payı var. Denizi karşı kıyınınkiyle benzer özellikler taşısa da, farklı bir ülke topraklarına gelmenin yaşattığı duygu ilk andan hissediliyor. Cumbalı tipik Yunan evleri görüldüğü anda insanın içini ısıtıyor.

Adanın görmeden geçilmemesi gereken en popüler köşesi Molivos. Kalesiyle tarihi bir hava da taşıyan Molivos’ta yer alan tavernalarda Yunan mutfağından örnekler deneyerek gün batımını izlemenin keyfi ise bambaşka. Daracık sokaklarında park etmiş motorlar, taş binalar ve turistik eşya satan alışveriş sokakları, tatil havasını tam anlamıyla yansıtıyor.

Atina’da da bir benzeri bulunan Ermou Caddesi, Midilli’de de aynı başkentteki gibi bir alışveriş sokağı olma niteliği taşıyor. Onun devamında antikacılar ve vintage mağazaların yer aldığı Eski Çarşı yer alıyor. Midilli’den gelirken adaya özgü kızartmalık peynirlerden ve mis kokulu zeytinyağlarından almayı unutmayın.

Thassos Adası

Tarih kitaplarından öğrendiğimiz adıyla Taşöz, Yunanca adıyla Thassos adası, Türkiye’den arabayla ulaşılabilecek tatil beldelerinden biri. Thassos’ta feribottan Limenas bölgesinde iniliyor. Yeşilin her tonunun olduğu adada arabayla yapılan yolculuğun her saniyesine doğal güzellikler eşlik ediyor.

Thassos, sayısız plajlarıyla ün salmış bir ada. Ekonomik olmasıyla da dikkat çeken plajlarda şezlonglara para ödemek yerine minimum harcama tutarının yerine getirilmesi bekleniyor. 3 Euro ile 6 Euro arasında değişen tutarlar karşılığında tüm gün şezlong ve şemsiyelerden yararlanılabiliyor.

Aliki Beach ise Thassos’un en popüler plajı. Tarihi güzelliklerle dolu Aliki’de denize girebileceğiniz gibi, plajın yan tarafından geçen patika yolu izleyerek eski batık limanda yer alan doğal havuzda da yüzebilirsiniz. Thassos’ta yer alan onlarca plaj için adanın içindeki yönlendirme tabelalarını takip etmek yeterli.

Adanın Limenaria bölgesi, tatilcilerin uğrak noktası ve gece hayatının kalbinin attığı yer. Limenaria’nın kıyısında gündüz denize girebilir, akşam ise aynı denize bakarak tavernalarda keyif yapabilirsiniz. Bu arada bizden bir tüyo; adanın iç kısmında yer alan ve eski bir köy olan Panagia’da oğlak çevirme ve kokoreç yemeden adadan ayrılmayın, hatta vaktiniz varsa bizim için köy kahvesinde bir yorgunluk kahvesi yudumlayın.

Kos Adası

Bodrum’un komşusu Kos, “uçaksız yurtdışı seyahatleri” akımının ilk duraklarından. Hipokrat’ın anavatanı Kos’ta tatilcileri, Hipokrat Ağacı karşılıyor. İnanışa göre Hipokrat’ın öğrencilerine altında ders verdiği ağacın ardından adanın güzelliklerine varmak isteyenler, limanda vakit geçiriyor ya da arabayla koyları gezebiliyor. Kos’ta küçük bir tur yaptıran mini trenlere binerek de merkez hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

Kos Adası’nın en popüler plajı ise Paradise. Burada uçsuz bucaksız denizin tadını çıkarırken bir yandan da “Yunan döneri” olarak tanımlanan Gyros’un tadına bakabilirsiniz. Onun dışında tarihi kalıntıların eşlik ettiği plajlarda da denize girmek mümkün.

Merkezde sağlı sollu hediyelik eşya satan yerlerin yanı sıra kahve içebileceğiniz ve keyifli bir Yunan gecesi yaşayacağınız restoranlar mevcut. Özellikle kızarmış feta peynirini zeytinyağlı ve kekikli kızarmış ekmeklerle tattığınızda Kos’a geldiğiniz için kendinize teşekkür edeceksiniz.

Simi Adası

Bozburun yarımadasına sadece 6,5 km uzaklıktaki Simi Adası, denizcilik geleneğinden yüzyılardır kopmamış küçük bir bölge. Sünger avcılığıyla ünlenen adada artık bu meslek pek popüler olmasa da, turistik eşya satan yerlerde hala çeşit çeşit sünger bulmak mümkün.

Tüm Yunan adalarında olduğu gibi Simi’nin de her köşesi fotoğraflık panoramalara sahip. Özellikle daracık merdivenlerle çıkılan, yerel halkın yaşadığı tepeler hafızanızdan silinmeyecek görüntülere tanıklık etmenizi sağlayacak.

Simi Adası’nda denize girmek için üç nokta sıkça tercih ediliyor. Bunlardan ilki merkezden kalkan minibüslerle ulaşabileceğiniz cam gibi bir denize sahip Agios Nikolaos plajı. Bir diğeri ise “Kutsal deniz” anlamına gelen Agia Marina. Agia Marina’da kendinizi serin sulara bırakınca plajın bu ismi gerçekten hakettiğini anlayacaksınız. Mutlaka görülmesi gereken bir diğer yer de Panormiti koyu. Muhteşem denizi ve İzmir’deki Aya Fotini kilisesinin çan kulesinin kopyasıyla Panormiti’de yüzerken kendinizi tarihten bir kare içinde hissedeceksiniz.

Simi’de klasik tavernalar diğer Yunan adalarıyla benzer ücretler ve yemekler ile hizmet veriyor. Adadan dönüşte Simi’ye özgü evlerin mikro birer yansıması olan küçük biblolardan hatıra olarak alabilirsiniz.