7 Kasım 2020 Cumartesi

Sosyal medya bağımlılığında neler olur?

İnternetin günlük yaşamımıza girmesiyle her şey farklılaştı. Artık her türlü bilgiye ya da eğlenceye daha çabuk ulaşıyoruz. Özellikle akıllı telefonlar ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bu durum ilginç bir hal aldı. Bununla birlikte hayatımıza sosyal medya girdi. Psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney Konu Hakkında Bilgiler Verdi.

İnternetin günlük yaşamımıza girmesiyle her şey farklılaştı. Artık her türlü bilgiye ya da eğlenceye daha çabuk ulaşıyoruz. Özellikle akıllı telefonlar ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bu durum ilginç bir hal aldı. Bununla birlikte hayatımıza sosyal medya girdi. Sosyal medya; bilgisayar veya akıllı telefon kullanan kişilerin, internet üzerinden oluşturabilecekleri her türlü yazılı, sesli ve görüntülü iletişimi ve paylaşımı sağlayan web siteleridir. Dünyada her 5 kişiden 2'si internet kullanırken ülkemizde her iki kişiden birisi internet kullanmaktadır. Gene dünyada her 3 kişiden birinin sosyal medya hesabi varken ülkemizde her iki kişiden birinin sosyal medya hesabı bulunmaktadır.

İlk olarak, 2006 yılında Facebook'la birlikte sosyal ağ gündemimizde girdi. En sık kullanılan sosyal ağlar; Facebook, Twitter, İnstagram, WhatsApp, Snapchat, Badoo, Foursquare, Youtube, Swarm, Periscope, Vine ve bunlara benzer sitelerdir. Bu sitelerin en önemli özelliği, akıllı telefon ve internetin olduğu her yerde ulaşılabilir olmasıdır.

Artık herkes bir haberci ve okuyucu oldu. Sosyal ağlar bundan sonra da hayatımızın bir parçası olarak devam edeceğini bilmeliyiz.
Tüm dünyada hemen hemen aynı zamanda popüler olan sosyal ağlar yeni sorunları da beraberinde getirdi.

Sosyal ağları ne sıklıkta kullanıyorsak problem olur, insani ilişkilerimizi etkiler mi, tehlikesi var mıdır?

Sosyal medya bağımlılığında neler olur?

- Günde bir saatten daha fazla zamanınızı sosyal medyada geçirme
- Sürekli sosyal medya sayfasını güncellemek ve kontrol etme
- Aşırı paylaşım yapma
- Sosyal medyayla ilgilenmekten dolayı aile ve arkadaş ilişkilerinde zedelenme
- İş veya okul performansında düşme
- Sosyal medyada geçirilen zamanı azaltmaya çalışmaya rağmen başaramama.
- Sosyal medyada arkadaş/takipçi sayısını artırmak için aşırı çabalama
- Sosyal medyayla ilgilenmekten dolayı uyku zamanında azalma
Sosyal medya bağımlılığı esasen tedavi açısından oldukça fazla güçlük içermektedir.

Artık günümüzde internet ve sosyal medya haberleşmenin, reklam ve haberdar olmanın kaynağı haline gelmiştir. Bununla birlikte akıllı telefonlarla ve internetin yaygın kullanımıyla birlikte daha fazla sosyal medyayla zaman geçiriyoruz. Sosyal medya bağımlılığının tedavisinde, sosyal medyadan tamamen uzak kalmak oldukça zordur.

Sosyal medya bağımlılığında öneriler:

-Kişi bunun bir sorun olduğunu fark etmeli. Bunun en kolay yolu gün içerisinde geçirdiği zamanı not etmektir.
- Sosyal medya bildirimlerinin sessiz moda alın.
- Telefonda ana ekranda sosyal medya bildirimlerinin görünürlüğünü kapatın.
- Gün içerisinde sosyal medyaya bakma zamanını belirleyin. Bu günde 30 dakikayı geçmemeli. Öğle 15 dakika, gece 15 dakika olabilir. Ve süre dolduğunda mutlaka kapatın.
- Birileriyle iletişimi yazılı olarak değil, sözel olarak yapın. Yani birisiyle konuşmanız gereken bir şey varsa telefon açın ya da yüz yüze görüşün.
- Spor, kitap okumak gibi beğeneceğiniz aktivitelere zaman ayırın.
- Arkadaş görüşmelerinizi sıklaştırın.
- Bunlara rağmen çözüm bulamadıysanız, Psikiyatrist ya da bir klinik psikologdan yardım alın.

8eeff44b1fdc45828ff13b9dca74e883

Aldatmak aşka ihanet midir?

Aile ve çift terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, aşkın derin, başka bir duyguyla kıyaslanmayan, kavuşulduğunda dahi doyumsuz bir duygu olduğunu belirterek, "Aldatma dürtüsü ile aşk arasında kıyaslanabilir bir bağ bulunmamaktadır. Aldatmanın birçok nedeni olduğu düşünüldüğünde aldatmanın aşka ihanet olduğunu söyleyemeyiz" dedi.

Aşkı bu kadar anlaşılamaz yapan nedir?

Uzman Psikolog Naciye Tokaç, konuyla ilgili yaptığı bilgilendirmede şöyle konuştu: "İnsanın varoluşundan bu güne devam eden hangi kutsal duygu vardır ki; hâla nasıl olduğu anlaşılamamış, hâla hakkında varsayımlar üretilmiş, en önemlisi de gerçekliği sorgulanmıştır. Belki de sadece aşk duygusu bu kutsallığı hak eder. Sadece aşk hakkında tartışmalar insan varolduğu sürece de devam edecek gibi görünüyor. Aşkı bu kadar anlaşılmaz yapan nedir? Gizliliği mi? Herkesin aşk duygusunu farklı tariflemesi mi? Bazılarına gerçek bir duygu olarak gelmemesi mi? Yoksa eşsizliği mi?

Aşk için söylenen birçok ifade onun anlaşılmasında yetersiz kalmakta; neredeyse insan sayısı kadar aşk tarifiyle karşılaşmaktayız. Çünkü aşk kişiye özgü yaşanan bir duygudur. Aşkı sadece kişinin beyninde gerçekleşen biyokimyasallara hapsettiğimiz takdirde, tüm sırlarını elinden almış oluruz."

Aşık olan kişiler birbirlerine karşı nasıl duygular hissederler?

Aşkın kadın ve erkek arasında gerçekleşen ve birbirine doğru akan bir duygu olduğunu anlatan Uzman Psikolog Naciye Tokaç, şunları söyledi: "Başkası için sıradan olan bir kişiyi aşık için en özel yapan o akımdır. Planlanarak ve istenilerek hissedilen bir duygu değildir. Gelip geçici ve istenildiğinde vazgeçilebilen bir duygu değildir. Aşık olan kişiler birbirine karşı hayranlık, istek, arzu ve cinsel çekim hisseder. Aynı zamanda hırs ve tutku aşkın parçalarıdır."

Aşk için bütünleşme isteğinin, bazen sevdiğinde kaybolma arzusunu doğurduğunu anlatan Tokaç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu yönüyle patolojik bir durum olarak adlandırıldığı çok olmuştur. Kişinin kendinden geçtiği, ötekinde varolmak istediği, sadece onun mutluluğuyla mutlu olduğu durum sizce de biraz tuhaf değil mi? Ama her şeye rağmen aşık olmaya devam etmek en güzeli. Ne var ki aşık olan kişilerin hepsi bu harika duyguyu yaşama fırsatı bulamadan ayrılmak zorunda kalabilir. Ancak bazı şanslı kişiler sonsuz aşklarını ömür boyu birlikte yaşama şansını yakalayabilir. Aşık için ayrılmak, bir ateş gibi yanmak, kimsenin onu anlamaması, yalnızlık içinde acı çekmektir."

Aşk bu kadar güçlü bir duygu iken nasıl ve neden üçüncü bir kişi hayatlara ortak alınır" diye soran Psikoterapist Tokaç, cevabını yine kendisi şöyle verdi:

"Aldatmanın aşk ile ilişkisi olmadığını söyleyebilirim. Aşık olan kişi bir diğerini göremez, sevemez, çekim hissedemez. Aldatmanın temelinde farklı birçok dürtü yatmaktadır. Öncelikle aldatma ile kişilik özellikleri arasında bağ olduğuna dair araştırmaların varlığını söyleyebilirim. Dışadönük, açık fikirli, yeniliklere açık, yenilik arayışında olan, dürtü kontrol sorunu olan kişiler ile içedönük, duygularını kolaylıkla açamayan, sosyal ilişkilerinde bağımlı kişilik özelliklerinin aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülmektedir. Ancak insanın birçok farklı etkenin etkisinde olabileceği ve değişkenliği de unutulmamalıdır."

Uzman Psikolog Naciye Tokaç, daha sonra şunları söyledi; "Benlik saygısı; kısaca kişinin kendine verdiği önem, değer, atfettiği özellikler ve kendini sevmesi ne kadar yüksekse bir diğerine olan ihtiyacı azalacaktır. Benlik saygısı düşük bireylerde aldatma eğilimde diyebiliriz. Bu kişiler için beğenilmek, arzulanmak, takdir edilmek hoşa gidecektir çünkü bu kişilerin benlik saygıları yeterince yüksek değildir. Bir diğer özelliğin dıştan denetimli kişilerin de aldatmaya daha yatkın olabilecekleridir."

İçten denetimli kişilerin, yaptıklarını ve yapacaklarının sorumluluğunu alma bilincinde olduğunu anlatan Tokaç, şöyle konuştu: "İçten denetimli kişiler yönlendirilmeye daha yatkındır. Bu nedenle dışarıdan gelebilecek beğeni, sevilme ve hoşlanma bu kişileri aldatmaya yatkın kılacaktır. Çocukluk döneminde kurulan temel güven duygusu ve bağ diğerleri ile olan ilişkileri etkilemektedir. Yaşamın ilk yıllarında kurulan bu bağ yetişkinlikte diğerleri ile kurulan ilişkinin temellerini atmaktadır. Güvenli, kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerinden güvenli bağlanan bireyler, yetişkinlik yıllarında da sorumluluk alabilen, diğerine güven besleyebilen kişiler olacaklardır. Kaygılı bağlanan bireyler ikili ilişkilerde terk edilme, vazgeçilme kaygıları besleyeceğinden ikili ilişkide bağlanma sorunları yaşayabilirler.

Bu nedenle kaygılı bağlanan bireyler, sevilme, beğenilme duygusuna önem verecek ve aldatmaya yatkın olabilecektir. Sosyal hayattaki zorlanmalar da ikili ilişkilerde aşk ateşinin sönmesine neden olabilmekte. İş hayatı, aile veya sosyal hayatta zorlanmalara maruz kalan partnerler arasında tartışmalar gözlenmekte ve giderek aşkın ilk zamanlar gibi ortaya koyulamadığı görülmektedir. Bu gibi durumlarda kişi anlaşılmak isteyeceğinden, kendisini sorgulayan değil yanında olmasını arzulayan birisini istediğinden üçüncü kişinin ilişkiye eklemlenmesi daha kolaylaşacaktır."
Önemli bir noktanın çiftler arasındaki cinsel sorunlar olduğunu anlatan Tokaç, sözlerini şöyle tamamladı:

Cinsellik mutlaka konuşulmalı

"Cinsellik en az konuşulan, çiftler arasında da sorunların en az konuşulduğu alandır. Cinsel yaşamla ilgili uyumsuzluk, tatminsizlik eğer konuşularak halledilmezse kemikleşerek çözümsüz hale gelebiliyor. Cinsel sorunlarda kişiler terapiye bile oldukça geç başvurmaktadır. Cinselliğin doğal bir dürtü olduğu ve doyurulması gerektiği düşünüldüğünde; cinsel yaşamla ilgili sorunlar çözümlenmediği takdirde kişiler farklı arayışlar içerisine girebiliyor. Aşk derin, başka hiçbir duyguyla kıyaslanmayan, kavuşulduğunda dahi doyumsuz bir duygudur. Aldatma dürtüsü ile aşk arasında kıyaslanabilir bir bağ bulunmamaktadır. Aldatmanın farklı birçok nedeni olduğu düşünüldüğünde aldatmanın aşka ihanet olduğunu söyleyemeyiz."

e49c0cf386b14f38991ff8c3fdb90d69

Çocukların önünde tartışmanı?zı engelleyec?ek 4 yol!

Tartışmak ya da kavga etmek her beraberliğin bir parçasıdır ve kötü bir şey olarak algılanmak zorunda değildir.



Tartışmak ya da kavga etmek her beraberliğin bir parçasıdır ve kötü bir şey olarak algılanmak zorunda değildir.
Tartışmak ya da kavga etmek her beraberliğin bir parçasıdır ve kötü bir şey olarak algılanmak zorunda değildir. Fakat evli ve çocuklu bir çift olarak kavgalarınız çocuklarınızı etkiliyor, onların huzursuz ve güvensiz hissetmelerine neden oluyorsa, önlem almanın vakti geliyor demektir.
 
10'a kadar sayın
Bu biraz çocukça gelebilir. Hatta sizin çocuğunuza verdiğiniz tavsiyelerden biri olabilir. Ama inanın aynı şey. Sinirlendiğiniz zaman, hele de çocuklarınızın yanındaysanız cevap vermeden önce 10'a kadar sayın. Bu size düşüncelerini toparlamanız ve anında tepki vermeden mantıklı birşeyler söyleyip biraz sakinleşmeniz için yeterli süreyi sağlayabilir. Böylelikle gereksiz bir kavgayı önleyebilir veya çocuklar için erteleyebilirsiniz.
 
Bir şifre belirleyin
Eşinizle bir şifre belirleyin. Çocuklarınızın önünde sohbetinizin kontrolden çıktığını hissetmeye başladığınızda kullanın. Eşinizle, bu şifreyi kullandığınızda tartışmanın en azından çocuklar etrafta olmayıncaya kadar ertelenmesi üzerinde tam bir mutabakat yapın. Diyelim şifreniz "gözleme". Eşiniz yine kayınvalide konusunu açtı ve uzatmaya başladı. Kavga geliyor hissediyorsunuz. "Gözleme yiyelim yarın" deyip meseleyi erteleyin ve susun. Böylece çocuklar bir kez daha büyükannelerinin masaya yatırıldığına şahit olmasınlar
 
Uzaklaşın
Sıklıkla çocuklarımıza bile karmaşa olduğunda oradan uzak durmalarını başlarını belaya sokmamalarını tembihleriz. Siz de temel olarak aynısını yapın. Ortam ısınmaya başladığında hemen uzaklaşın. Başka bir odaya geçin ama fırtınayı beraberinizde sürüklemeyin. Eşiniz tekrar yanınıza gelirse çocukların olmadığı bir zaman ve yerde konuşmak istediğinizi açıklayın.
 
Tutarlı olun
Bir çözüm bulun ve o noktada ilerleyin. "Gözlemeeee" diye çığlıklar atmadan, uzaklaşın, 10'a kadar sayın. Tartışma veya kavga sırasında da tutarlı olun. Oradan oraya, konudan konuya sürüklenerek kendinizi ve eşinizi hırpalamayın. Çözüm odaklı davranın. Karşınızdaki insanla daha yıllar boyu birlikte olacağınızı bilerek davranın.
 
Eşinizle bu yöntemlerden biri üzerinde anlaşın ve kullanın. İşe yaramazsa bir diğerini ve bir diğerini deneyin. Bazen çocukların önünde de kavga edilebilir. Kavga etmek çocuklar için korkutucu olabilir. Okuldan bir arkadaşının ailesi boşanmış olabilir ve ondan bunların kavgalarla paralel geliştiğini anlamış olabilir.
 
Fakat çocukların önünde kavga etmek veya daha uygun bir terimle "tartışmak" her zaman onlara zarar verici olmak zorunda değildir. Eğer uygarca tartışabileceğiniz ve patlama yaratmayacak bir görüş ayrılığınız varsa bunu onların önünde de tartışabilirsiniz. Böylece onlar da bu tip durumlarda nasıl davranılması gerektiğini, görüş ayrılıklarını uygarca nasıl ifade edebileceklerini sizden görüp öğrenmiş olurlar.



24a1edf3d6504a05b9ab98814f85a96a

Hampshire’ın sessizliği

Levent Özçelik'in, Londra'ya bir saat uzaklıktaki Hampshire izlenimleri...



Levent Özçelik'in, Londra'ya bir saat uzaklıktaki Hampshire izlenimleri...
Daha birkaç gün önce izlediğim ve etkilendiğim "Philomena" filminden bir sahnedeyim sanki... Philomena, başrollerde Judi Dench ve Steve Coogan'ın oynadığı bir Stephen Frears filmi. İrlanda'nın küçük bir kasabasında çocuğunu arayan 50'li yaşlarında bir kadın ile ona yardımcı olan bir yazarın yolculuklarını anlatan dramatik bir hikâyeyi anlatıyor. Britanya'nın ıssız düzlüklerini, kırmızı tuğla binalarını görüyoruz arka planlarda.
 
Londra Heathrow Havalimanı'ndan çıkıp Londra'yı pas geçerek Hampshire'a gelmek üzereyiz.İngiltere'de bir geceyi Londra'ya bir saat uzaklıktakiHampshire'da geçirme fikrini kim ortaya attı bilmiyorum. Ama iyi ki önermiş. Uzun lastik çizmeleri ayağıma geçirip çayır çimende bata çıka yürüyeceğim ve sessizlik yine tüm seslerin üstünde olacak.
 
Alabildiğine uzanan düzlükleri geride bıraktık. Otoyoldan ayrıldık, tenha bir yolun üzerindeyiz. Sağlı sollu çiftlik evlerini, iri tüylü Britanya koyunlarını, atlarını izleyerek büyük bir kapıdan içeri giriyoruz. Kıvrılıp giden yolda dev bir tuğla bina var. Geceyi orada geçireceğiz.
 
Sessizliğin tam ortasındayım
 Geniş salondan içeri girip oda anahtarlarını alıyorum. Arka binada bulunan odama çantalarımı bırakıp hızla ayağıma uzun lastik çizmelerimi, üzerime su geçirmez montumu giyiyorum. Ardından kendimi o geniş çayırlara bırakıyorum. Britanya'da bu mevsimde hemen her gün yağmur yağdığından bazı yerlerde bata çıka yürüyerek ve küçük tepeleri aşarak manejlerin ardındaki gölün kıyısına geliyorum. Uzaklardan bir yerlerden ara sıra gelen ördek sesleri dışında sessizliğin tam ortasındayım. Öylece kalakalıyorum... Zira biraz evvel, her gün on binlerin geçip gittiği Heathrow Havaalanı'ndan çıkıp yüz binlerce aracın geçtiği otobanların üzerinden geçmişim. Sakince oturuyorum ıslak çimlerin üzerine... Sazlıkların arasından süzülerek gelen beyaz kuğu birkaç metre yakınıma yaklaşana kadar kıpırdamıyorum. Kuğunun ardından ördekler geliyor, yavaş yavaş gün batıyor, bense arsızca fotoğraf çekmeye devam ediyorum.
 
Sonra geriye yürümeye başlıyorum, çayır çimen patika... Birkaç saat olmuş otelden ayrılalı. Yine sessizlik tüm seslerin üstünde. Sessizliği, Şostakoviç'in 2 numaralı Jazz Suiti'ni çalarak bozuyorum. Önce nefesli sazlar geliyor, ardından yaylılar, sonra vurmalı çalgılar. Ve gece... Bir geceyi sonlandıracak en güzel şeylerden biri iyi bir şaraptır. Ardından Hampshire'ın sessiz serinliğinde uyku... Ertesi sabah yine dingin bir yürüyüş; sonra gerçeğe dönüş, otobanlar, kalabalıklar... Tekrar gelmek üzere Hampshire'a veda ediyorum.
 
Geçmişi 1086 yılına uzanan bina
Günümüzde Four Seasons Hotel'in bulunduğu bina, 1086'da inşa edilmiş. 1501'de İspanyol Prensesi Aragonlu Katherine ile onun gelecekte eşi olacak İngiliz Prensi VII. Henry o tarihte burada buluşmuşlar. VII. Henry evliliklerinden kısa bir süre sonra ölünce, kurallar gereği küçük kardeş VIII. Henry dul İspanyol prensesinin yeni eşi olmuş. Ve bir dönem burada yaşamışlar.
 
Malikâne zaman içinde önemini yitirmiş ve daha sonra Kral Edward tarafından 1547'de Southampton Kontu Wriothesley'ye verilmiş. 100 yıl aşkın bir süre boyunca Kont Wriothesley'ye ait olan malikâne daha sonra yıkılmış.
 
1728'de şu anda otelin 1. bloku olan ve adı "Georgian Manor House" olarak geçen malikâne, Ellis St. John tarafından tekrar inşa edilmiş. Binanın daha sonraki sahiplerinden Sir Paulet St. John, Jane Mildmay ile evlendikten sonra eşinin soyadını alan erkek olarak İngiliz tarihinde enteresan bir yere sahip.
 
1930'lu yıllarda malikâne tekrar kraliyete geçmiş. II. Dünya Savaşı sırasında Polonyalı ve Hollandalı pilotlara hizmet eden bina, Katolik kilisesine bağlı bir okul olarak da kullanılmış. 1981'de çıkan yangın binanın büyük bölümünü yok etmiş. Yangından yalnızca ana bina ve bahçedeki antik duvar kurtarılabilmiş. Daha sonra çeşitli kişiler tarafından el değiştiren malikâne, 2005 yılından bu yana Four Seasons Hotel olarak hizmet veriyor.
 
Minyatür bir doğa
Four Seasons Hotel Hampshire, şehir insanı için stres ve beton yığınlarından kaçmak ve kafa dinlemek için birebir. Özellikle Londra ve civarında yaşayan çocuklu aileler hafta sonlarını fırsat bilip yanlarında köpekleriyle geliyorlar otele. Otelde çocuk kulübü, oyun parkı, bisiklet parkurları dışında çocuk ve köpek bakıcıları da var. Burası kedi köpekleri, tavşanları, tavukları, "Highland Caddle" isimli sığırları ve daha pek çok farklı küçükbaş hayvanlarıyla minyatür bir doğa parkı. Bizler İstanbul'da oltamızı alıp Boğaz'da balık avlayabiliyoruz ama buna sahip olamayan Londra insanları sırf balık avlamak için bile buraya geliyor. Atıcılık, binicilik, balık tutma, şahin ve doğanlarla verilen eğitimler, botla kanal turları gibi doğayla iç içe pek çok deneyimi de bir arada yaşamak mümkün. Belki de İngiliz insanının genlerinden olsa gerek, at binmek onlar için bir tutku. Kadınlar en güzel elbiselerini, erkekler ise smokinlerini kuşanıp at yarışı izlemeye gidiyor. Four Seasons Hotel Hampshire'ın binicilik kulübünde çocuklar için Pony atlardan Fransız atlarına kadar farklı cins atlar, binicilik tutkusunu yaşamaya olanak tanıyor.
 
Levent Özçelik



a699246a0eeb42d996308a22401a50ef

5 Kasım 2020 Perşembe

Nişan bohçası içindekiler listesi

Evlilik hazırlıklarının ilk adımı olan nişan çiftlerin birbirine söz vermesiyle başlamaktadır. Oldukça heyecanlı ve bir o kadar da eğlenceli olan nişan bohçası hazırlama işlemi yıllardır ülkemizde gelenek olarak devam etmektedir. Nişan bohçasının içinde ne olduğunu bilmeyenler sizler için araştırıp bir araya getirmiş olduğumuz nişan bohçası içindekiler listesine göz atabilirsiniz.

Nişan bohçası içindekiler listesi çiftin ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalıdır. Bir o kadar eğlenceli fakat hazırlaması biraz zahmetli olan nişan bohçasını hazırlarken sadece çiftlere hediyeler değil iki tarafında ailesine hediyeler konulmaktadır. Nişan bohçası iki tarafında birbirine hediye alması ve göndermesi işlemidir.

Çiftler birbirlerine söz verdikten sonra bir merasimle yüzükler takılır. Yüzükler takıldıktan sonra hazırlanan nişan bohçası aileler tarafından birbirlerine hediye edilir. Kız ve erkek tarafının birinci dereceden yakınlarına hediyeler hazırlanır. Aynı zamanda gelin ve damadın kişisel ihtiyaçları doğrultusunda detaylı bir nişan bohçamsı hazırlanır.

Nişan bohçaları seper, sandık, valiz şeklinde sunulabilmektedir. Sepet, sandık ve valiz şeklinde hazırlanan nişan bohçaları genellikle çiftlerin birbirleri için hazırlamış olduğu nişan bohçalarıdır. Ancak iki tarafında akrabalarına hazırlamış oldukları nişan bohçaları, saten ve dantelli bir kumaşla sunulmaktadır. Nişan bohçası genellikle göz doldurucu özelliklerle hazırlanmaktadır. Sandıklar bohçalar tüllere sarılarak boncuk ve taş detayları da eklenerek süslenmektedir.
Nişan bohçası içindekiler listesi kişilerin ihtiyaçları temel alınarak oluşturulmalıdır. Aksi takdirde bir işe yaramayacaktır. Gelin ve damadın ihtiyaçları nişan bohçası hazırlanırken göz önünde bulundurulmalıdır. Nişan bohçasının içine konulacaklar eşyalar gelin ve damadın fikri alınarak hazırlanmalıdır. Nişan bohçası içindekiler listesi hakkında fikir sahibi olmayanlar aşağıda vermiş olduğumuz listeye göz atabilirler.

İşte nişan bohçası içindekiler listesi

Gelinin nişan bohçası içinde olması gerekenler listesi

1- Gecelik takımları ( saten, penye ve pamuklu)
2- İç çamaşırları
3- Takı seti
4- Bindallı
5- Ayna ve tarak seti (kullanılabilir olanlardan tercih edilmelidir)
6- 1 çift ayakkabı ve terlik
7- Makyaj seti
8- Elbise
9- Parfüm, deodorant, duş jeli
10- Çoraplar
11- 1 adet çanta
12- Çeyiz sandığı
13- Saten bohça
14- Banyo lifi
15- Bornoz

Ek olarak koyabileceğiniz şeyler:

Dilerseniz gelinin kardeşlerine istediğiniz eşyalardan oluşan bir bohça hazırlayabilirsiniz. Gelinin anne ve babasına da yine dilediğiniz şekilde saten bir dantelli kumaş ile bohça sunabilirsiniz.

Damat nişan bohçasında olması gerekenler


1- Bir adet gömlek ve kravat
2- Takımına uygun çorap ve kemer
3- Damatlık
4- İç çamaşır takımları
5-Traş seti ( traş köpüğü, traş sonrası krem ve traş jeli)
6- Terlik
7- Parfüm
8-Deodorant
9- Çorap
10- Saat
11- Havlu
12- Ayakkabı
13- Cüzdan takımı
14- Takım elbise mendilleri

Ekleme yapabilecekleriniz:

dilerseniz damadın kardeşlerine, anne ve babasına gönlünüzden geçen eşyalarla hazırlamış olduğunuz birer bohça hazırlayabilirsiniz.

a7d2b24dc80549ffa65c8e8de9ba30af

Erkeklerde cinsellik ile ilgili doğru bilinen yanlışlar

Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, çoğu erkeğin cinselliği, ergenlik döneminde yaşıtlarıyla konuşarak öğrendiğini belirterek bu bilgilerinde yanlış içeriklerle dolu olduğunu kaydetti.

Erkeklerin mahremiyet içeren cinsellik konusunda eksik ve yanlış birçok bilgiye sahip olduğunu belirten Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, erkeklerin cinsellikle ilgili yanlış bildikleri 10 konuyu şöyle açıkladı:

1. Erkek, cinselliğe hayır dememelidir: Birçok erkek çevresindekilerin konuşmalarından etkilenerek, isteksiz olduğu dönemlerde dahi hayır diyemez. Oysaki kadının istemediği durumlar olabildiği gibi erkeğinde isteksiz olduğu dönemler olabilir. Doğal bir durumdur.

2. Her erkek, her kadına nasıl zevk vereceğini bilir: Erkekler, çevrelerinden edindikleri şişirilmiş cinsel bilgilerle partnerine sorma gereği bile duymaz. Cinsellik doğuştan bilinen bir konu değildir. Konuşulmalıdır.

3. Erkek cinsellikte mutlaka deneyimli olmalıdır: Birçok erkek, kadını karşısında cinsellik açısından daha bilgili olmak adına, kötü ortamlarda, sağlıksız rastgele ilişkiler yaşar. Hatta bu ilişkiler esnasında karşısındaki kişi onu aşağılayabilir. Bilinenin aksine; kadın ve erkeğin, cinselliği beraber keşfetmeleri daha keyif verir.

4. Erkekler cinsellikte birden fazla orgazm olabilirler: Birçok erkek çevresindeki konuşmalardan etkilenerek, bunun önemli bir güç olduğunu düşünmektedir. Oysaki erkek, orgazm olduktan sonra yeni bir ilişki için belli bir süre beklemek durumundadır. Bu süre bazen 24 saati bile bulabilir. Bu doğal bir durumdur.

5. Gebelikte cinsel istek azalır. Uzak durmalıyım: Kadınlarda gebelikte, cinsel istekte değişiklik olmaz. Sağlıklı bir gebelikte son dört haftaya kadar cinsel ilişki normal olarak yaşanabilir.

6. Cinsellikte bir kez sertleşme kaybı, cinselliğin bittiği anlamına gelir: Biliyoruz ki cinsellik, stresli ve olumsuz yaşam olaylarında etkilenir. Bu durumlarda, cinselliğin herhangi bir evresinde sorun çıkabilir. Çoğunlukla sorun geçicidir. Aşırı endişelenmeye gerek yoktur.

7. Eşle cinselliği konuşmak ayıptır: Birçok çift yaşamları boyunca cinsellik konusunda konuşmazlar. Oysaki cinsellikte; isteklerini ve istemediklerini belirtmek, daha doyumlu bir cinsel yaşantı için şarttır.

8. Cinsel organın büyüklüğü alınan zevki artırır: Cinsel doyumla, cinsel organın büyüklüğü arasında bir ilişki yoktur.

9. Uyumlu çiftler aynı anda orgazm olurlar: Aynı anda orgazm nadir gerçekleşir ve rastlantısaldır. Birçok kişi seyrettiği filmlerin etkisinde kalarak, bunun her zaman gerçekleşebilecek bir durummuş gibi algılaması büyük bir yanılgıdır.

10. Erkekler, kadınlardan çok daha çabuk orgazm olurlar: Doyumlu bir cinsellikte, bilinenin aksine kadınlar erkeklerden daha çabuk ve daha fazla sayıda orgazm yaşarlar.

96edb078c2744359b9ce09bd69ed6d84

İkinci el stres mağduru musunuz?

Başkalarının stresli halleri bizim modumuzu da kolaylıkla etkileyebilir. Bu ikinci el strese maruz kalmamak için neler yapmanız gerektiğini hiç düşündünüz mü?



Başkalarının stresli halleri bizim modumuzu da kolaylıkla etkileyebilir. Bu ikinci el strese maruz kalmamak için neler yapmanız gerektiğini hiç düşündünüz mü?
Ofiste telaşla koşturmak, kalemi masaya vurmak, karşıdaki insanın cümlesini onun yerine tamamlamak, sık sık nefes almak, telefonu sertçe kapatmak… İnsanlar stresli olduğunda böyle davranır. Daha kötüsü, bu stres bulaşıcıdır. Böyle insanların çevresinde bulunarak ikinci el stres yaşayabilirsiniz. İkinci el stres, başka bir insanın davranışının neden olduğu strestir.
 
Aile üyeleri, kesinlikle ikinci el strese karşı bağışıklık kazanmamıştır. Ebeveynler, sorumlulukları karşısında çok strese girebilir ve bunu diğer aile üyelerine yansıtabilir. Stresle başa çıkmak için duygularımızı anlatmak işin anahtarıdır. Ancak ikinci el stres iletişimi engeller. Sanki bu durumlar yeterince stresli değilmiş gibi, kendimizi stresli durumlardan korumak için de daha çok enerji harcarız. Gündelik hayatta yaşadığımız strese ilave olarak, gerginliğimizi eve taşır ve diğer aile üyelerini de strese sokarız.
 
Romantik ilişkiler de, ikinci el stresin etkisinde kalabilir. Eğer sevişmek istiyorsanız ancak partneriniz çok gerginse, bu durum aranızda soruna neden olabilir.
 
Endişeli ve telaşlı iş arkadaşları da, iş yerindeki ikinci el stresin mağduru olabilir. Eğer iş arkadaşlarınızdan birisi, ofiste terör estiriyorsa, bu durum sizi de strese sokar.
 
İkinci el strese neden olan insanlar, genellikle diğer insanlarda yarattıkları etkiden haberdar olmazlar. Pek çok insan, sözlü olmayan sinyaller konusunda beynin ne kadar duyarlı olduğunun farkına varmaz. Ses tonundaki değişiklik, burun kıvırma gibi hareketler stres yaratabilir. İlginç bir şekilde, ikinci el stres mağdurları da, stresi ilk elden yayanlar gibi, bir süre sonra stres kaynağı olabilir. Hepimiz strese farklı yollardan tepki veririz ve strese olan tepkimiz de farklı yollardan açığa çıkar.
 

 
İkinci el stresle başa çıkmanın yolları
 
1. Sınırları çizin ve sağlıklı alışkanlıklar edinin. İkinci el stresin etkilerini kısıtlamanın en iyi yolu, enerjinizi korumanızdır. Bunun için:
Saat başı, beş dakikada olsa mola verin

Beş dakika boyunca esneme hareketi ya da yürüyüş yapın

Mini meditasyon deneyin

Gününüze daha çok mizah katın

 
2. Stres yönetim yöntemi edinin. Nefes egzersizi olabilir ya da 'bunun benimle ilgisi yok, bu sadece o kişinin hissettiği baskı' gibi telkinlerde bulunun.
 
3. Doğrudan iletişim kurun. İlk başta çok zor ve yorucu gelse de, daha hızlı anlamanıza ve daha az stresli olmanızı sağlayacak. Örneğin, sinirle yazdığınız bir maili önce taslak olarak kaydedin ve göndermeden önce kendinize biraz daha zaman tanıyın.
 

 
4.Küçük sorunların canınızı sıkmasına izin vermeyin. Resmin geneline bakmak, küçük ve ilgisiz konuları saf dışı bırakmanızı sağlayabilir.
 
5.Olumlu olanı arttırın. Etrafınızda olumlu gördüğünüz konulara odaklanın. Her sabah, minnet duyduğunuz konuların bir listesini yapın böylece negatif konuların sizin üzerindeki etkisini azaltın.
 
6.İkinci el strese neden olmayın. Eğer çevremize verdiğimiz stres azalırsa, çevremizde daha az stresli insanlar olur.
 
7.Durun ve düşünün. Strese neden olan davranışlarınız size ve çevrenize zarar veriyorsa, o ortamdan uzak durun. Kalabalıklar, sıkışık trafik, uzun kuyruklar… Bunların hepsi stres kaynağıdır.



04b218a8f6ab4c21b6224956b24c9099

Fazla egzersiz yağ yakımını durduruyor!

Egzersiz sırasında gereğinden fazla efor sarf edildiğinde savunmaya geçen vücudun yağ yakımını bırakarak, karbonhidrat yaktığı, bunun sonucunda hedeflenen altında kilo kaybedildiği bildirildi.



Egzersiz sırasında gereğinden fazla efor sarf edildiğinde savunmaya geçen vücudun yağ yakımını bırakarak, karbonhidrat yaktığı, bunun sonucunda hedeflenen altında kilo kaybedildiği bildirildi.
Birçok ülkede "Demir Adam'' olarak tanınan, power lifting, rugby, doğal vücut geliştirme, triatlon gibi branşlarda dereceler alan ve hareket bilimleri, fonksiyonel kuvvetle kardiyovasküler egzersizler konusunda uzmanlığı bulunan Avustralyalı fitness eğitmeni Gavin Aquilina, egzersiz doğru yapılmadığında vücudun gereksiz yorulduğuna, sakatlanma riskinin artıp hareketlerin faydasının beklenenin çok altında kaldığına işaret etti.
"Ne kadar efor sarf edilirse o kadar yağ yakılır" düşüncesinin çok yanlış olduğunu vurgulayan Aquilina, şöyle devam etti: "Genellikle kilo vermek, yani yağ yakmak isteyen kişilerde bu görüş hâkimdir. Aksine gereğinden fazla efor sarf edildiğinde vücut savunmaya geçerek, yağ yakımını bırakır ve karbonhidrat yakımına başlar. Bu, doğal olarak çok daha fazla eforla daha az kilo kaybı anlamına gelir.''



046a348a51334d2180e5a8c704e52ee7

7 Ekim 2020 Çarşamba

Yeme bozuklukları artıyor mu?

Son yıllarda Obezite hızla artıyor aman dikkat! diye haberler yapıyoruz ya; aklıma sıklıkla kendime hatırlattığım şu cümle geliyor ve size de hatırlatmak istiyorum:



Son yıllarda Obezite hızla artıyor aman dikkat! diye haberler yapıyoruz ya; aklıma sıklıkla kendime hatırlattığım şu cümle geliyor ve size de hatırlatmak istiyorum:
"Toksik olan dozdur". Bu haberlerin bile miktarı, dozu önemli! Sürekli zayıflamayı hatırlatmak bazı kişileri mutsuz ediyor olabilir. Neden mi? Çünkü bu haberler bazı kişilerde yeme bozukluklarına neden olabiliyor ve hatta bu nedenle ölenlerin sayısı giderek artıyor. Sağlıklı yeme takıntısı nedeniyle biri nasıl ölebilir? Gelin size biraz bilgi vereyim... Anoreksiya nervoza yani yeme bozukluğu, eskiden çok sık bilinmeyen, bu hastalığa bağlı ölümler ve haberler arttıkça herkesin tanımaya başladığı bir problem. Bu kişiler uzun süre hiçbir şey yemeden durabilirler. Bazen günlerce sadece 1 fincan kahveyle ayakta durmaya çalışırlar. Bir süre sonra, (bu herhangi bir olay sonrası olabilir ve kişiye göre değişir) aniden aşırı miktarda yeme başlarlar. Normalde birkaç günde yemesi gereken yemekleri bir öğünde yiyebilirler.
 
Ölüme yol açıyor
Blumia nervoza ise, aşırı yeme ve kusma şeklinde karşımıza çıkar. Kişiler aşırı miktarda yemek yedikten sonra yediklerini çıkarır ve tekrar yemeye devam eder. İki durumda da kişiler çok zayıf veya kilolu olabilir. Blumia sorunu yaşayanlar genelde çok zayıf olanlardır. Hatta bu sebeple "manken hastalığı" olarak adlandırılır. Yeme bozuklukları sağlığı çok ciddi tehdit eder. Öykülerin sonunda alınan enerjinin dengesiz olması, protein, yağ, karbonhidrat, vitamin, mineral eksikliği sonucu metabolik hastalıklar oluşabilir ve çoğu zaman ölümle sonuçlanır. Son yıllarda ortaya çıkan ortoreksiya ile durum daha da ciddi hale geldi. Ortoreksiya, "sağlıklı beslenme Takıntısı" anlamına geliyor. Son yıllarda herkes ne yediğini şaşırmışken, bazı kişiler bunu takıntı haline getiriyor. Sadece sağlıklı olan besinleri seçmeye çalışan kişiler bir süre sonra alışveriş yapamamaya, çok çok az besin tüketmeye ve bu sebeple oluşan eksiklikler nedeniyle hastanelere başvurmaya başladı. Bu problemler çok ciddi olsa da biz bunlarla çok ilgilenmiyor gibi gözükebiliriz. Ama gerçek bu değil! Artık doktor ve diyetisyenlere danışanların sayısı artıyor.
 
Reklamların etkisi
Türkiye'deki "sağlıklı insan" anlayışı son yıllarda değişiyor. Eskiden kilolu, balıketinde dediğimiz tipteki insanlar daha sağlıklı ve güzel kabul edilirdi. Şimdi, incecik birini görünce, "Ne kadar güzel. Kesin çok sağlıklı besleniyordur" der hale geldik. Peki doğrusu hangisi? Balıketi veya zayıf olmak değil, ne yediğiniz önemlidir ve besinler sizi sağlıklı hale getirir. Zayıf ama çok iyi besleniyor olabilirsiniz veya tam tersine hiçbir şey yemiyorsunuzdur ve sonuçta zayıf ama hasta olabilirsiniz. Burada sizi etkileyen şey hem yemeklerle olan ilişkiniz hem de psikolojik durumunuz. Reklamlar "Zayıf ve güzel" diyor! Reklamlar, diziler, kitaplar genç kızları "zayıf ve güzel" olmaya itiyor. Bu durum gençler arasında hızla yayılıyor. Ben artık bana danışan gençlerden eskiden gelen "Canım tatlı istediğinde ne yiyebilirim?" sorusu yerine, "Ben nasıl daha az kaloriyle ayakta durabilirim?" gibi ilginç sorular duyuyorum. Bu durum korkutucu! Bir de bakıyoruz ki ensülin direnci ve kolesterol problemleri artık daha genç yaşlarda görülüyor. Obezitenin artık çocuklarda daha sık görüldüğünü sürekli hatırlatıyoruz.
 
Tedavi yolu sevgi
Bu, şu anlama geliyor: Bir yanda kilo problemi yaşayan hasta çocuklar, bir yanda da hiçbir şey yemeden durmaya çalışan, takıntılı, zayıf ve güzel olduklarına inanan yine hasta çocuklar. Yıllarca anoreksiya problemi yaşan bir danışanımla en son birbirimize bakarken şunu fark ettik. Bu problemin tedavisinde en önemli şey sevgi! Evet; sevgi ve güven... Başka türlüsünü düşünemiyorum! Yeme bozukluğu yaşayan insanlar bu durumu kolay kolay kimseyle paylaşmazlar. Ailelerinden bu durumu sakladıkları için, gittikleri doktorlara ve diyetisyenlere de konu hakkında bilgi vermez, konuyu geçiştirmeyi tercih ederler. Çok zor durumda kalmadıkça doktora gitmek istemezler. Bu sebeple ailenizde bu problemi yaşayan kişiyi, bu konuda uzman olan ve onun iyi anlaşacağını düşündüğünüz birine götürün.
 
Baskı yapmayın!
Anoreksiya veya blumia problemi yaşayan danışanlarım bunu bana ilk başta söylemediler. Genelde ailelerinin baskısıyla gelmişlerdi ve sadece "Sağlıklı beslenmeyi merak ediyorum" diyerek karşıma oturdular. Burada benim gibi bir diyetisyene başvurabilenler yani henüz sağlığı bozulmamış olanlar aslında şanslılar. Çünkü bu durumu ağır bir şekilde yaşayanlar bir süre sonra evden çıkamaz hale geliyorlar. Etrafınızda bu problemleri yaşayan veya yaşadığını düşündüğünüz biri varsa o kişiye asla baskı yapmayın! Sadece ona bu konuda çalışan uzman psikiyatların bulunduğunu, bir beslenme uzmanından kilosunu ve sağlığını korumasını sağlayacak bir program alabileceğini hatırlatın. Tabii bu hatırlatmanın sonucu, bu problemi yaşayan kişinin size ne kadar güvendiğiyle alakalıdır. Eğer size güveniyorsa ve üzerinde herhangi bir baskı hissetmezse sizi dinleyebilir. Bu problemler ancak psikiyatların kontrolünde psikolog ve diyetisyen yardımıyla çözülebilir.
 
Haber: Güneş Aksüs



b3bc342a5b6e4039a49372499cb1f8fd

Zayıflamak için 4 diyetisyenden 4 hareket planı

Kışın depoladığımız fazla kilolardan nasıl kurtulacağız? İşte yazın tadını çıkarmak isteyenler için ünlü diyetisyenlerden öneriler...



Kışın depoladığımız fazla kilolardan nasıl kurtulacağız? İşte yazın tadını çıkarmak isteyenler için ünlü diyetisyenlerden öneriler...
Araştırmalara göre obezite salgın bir hastalık gibi yayılıyor. Amerika'da yetişkinlerin üçte birinden fazlası obez. Dünyadaki rakamlar da ürpertici: "Yiyecek Devrimi"ni başlatan ünlü aşçı Jamie Oliver'a bakılırsa, 5 yaşın altındaki 42 milyon çocuk aşırı kilolu.
 
Birçoğumuz fazla kiloları estetik kaygılarla önemsiyoruz ama şişmanlık diyabet, kanser, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği ve diğer sağlık problemlerinin esas sebebi. Dünyada yapılan medikal harcamaların üçte biri obeziteyle mücadeleye ayrılmış durumda. Özetle ortada hiç de iç acıcı bir tablo yok. Peki ne olacak? Hele güneş, deniz ve kum mevsimi yaklaşırken...
 
İyi haber: Yaşam biçimimizi ve beslenme tarzımızı değiştirirsek kışın depoladığımız kilolardan kurtulmamız aslında çok kolay. İşte yazın tadını çıkarmak isteyenler için diyetisyen Elvan Odabaşı Kanar, Simge Çıtak, Selahattin Dönmez ve Güneş Aksüs'ten öneriler...
 
Kahvaltı günün en önemli öğünüdür
Kahvaltıyı es geçmek gün içinde kendinizi aç ve yorgun hissetmenize yol açar ve günün ilerleyen saatlerinde normalde yediğinizden de fazla yersiniz. Sağlığınızı önemsiyor ve kilo vermek istiyorsanız, sabahları mutlaka ama mutlaka kahvaltı etmelisiniz. Aynı şekilde yatmadan 2 saat öncesinde yemek yemeği kesmelisiniz. 30 kilo veren ve bunu en az 6 yıl korumuş 3 bin insan arasında yapılan bir ankete göre, bu insanların ortak özelliği istisnasız her güne kahvaltı ederek başlamaları. Aralarında sadece 4'ü evden kahvaltı etmeden çıkıyormuş.
 

 
Doğru egzersizi yapın
Egzersizden faydalanmak için bir spor salonunda saatler harcamanız gerekmiyor. Günde 30 dakika yürümek bile yetebilir. Bu hem kan şekerinizi düzenleyecek hem de ensülin seviyenizi aşağı çekecektir. Haftada 6 gün 60 dakika yürümek idealdir. Ortalama adımlarla başlayıp hızlanın. Koşmak, dans etmek, trambolinle atlamak ya da sizi eğlendiren her neyse onu yapmak da önerilir. Araştırmalar tip 2 diyabet ve obezite için bu tür bir egzersizin ne kadar faydalı olduğunu gösteriyor. Üstelik bunun için fazladan harcama yapmanız gerekmiyor, tek ihtiyacınız olan hareket arzusu ve sağlam bir çift spor ayakkabısı. Günde 10 bin adım yürüyüp yürümediğinizi kontrol etmek için bir adımsayar da alabilirsiniz.
 
En doyurucu yiyecekler
Elvan Odabaşı Kanar, bazı yiyeceklerin ötekilerden daha besleyici ve doyurucu olduğunu söylüyor.
 
Yumurta: En değerli protein kaynağı olarak bilinen yumurta 36 saate kadar iştah kontrolüne yardımcı oluyor.
 
Somon: Yüksek protein ve sağlıklı yağ içeriğiyle somon hem tok tutuyor hem de kalp damar kalitesini artırıyor.
 
Bulgur: Yüksek posa oranıyla tok tutmak konusunda diğer tahıllardan bir adım önde. Ayrıca içerdiği posa ve B vitaminleriyle sindirimi kolaylaştırıyor.
 
Yoğurt: İçerdiği proteinle 4 saatten daha uzun süre tokluk sağlıyor, probiyotiklerle de sindirimi kolaylaştırıyor.
 



Soya sütü: 1 su bardağında 9.9 gr protein, 1.5 gr lif içeren soya sütü tokluk hissi vermede çok etkili.
 
Badem: Vitamin, mineral ve posa zengini badem içerdiği sağlıklı yağ asitleriyle hem tok tutuyor hem de kalp ve damar kalitesini artırıyor.
 
Muz: Kokusu ve yüksek lif oranıyla iştah kontrolüne yardım ediyor.
 
Avokado: Sağlıklı yağ ve yüksek lif içeriğiyle süper tok tutan besinlerden.
 
Hindistancevizi: İçerdiği sağlıklı yağ asitleriyle ekstra tokluk ve iştah kontrolü sağlıyor.
 
Yulaf: Kahvaltı ve ara öğünlerin starı olmaya aday yulaf yüksek posa içeriğiyle ekstra tokluk sağlıyor. 2 yemek kaşığı yulafı 1 dilim ekmek yerine tüketebilirsiniz.
 
Bitter çikolata: Hem kalp damar kalitesini artırıyor hem de içerdiği serotoninden ötürü mutlu ediyor. Yüzde 70 kakao oranına sahip 20 gram bitter çikolata ara öğünler için mükemmel seçim.
 

Elvan Odabaşı Kanar'a göre diyette yapılan 5 büyük yanlış
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü'nden mezun diyetisyen Elvan Odabaşı Kanar, bize metabolizmamızı moda diyetler uygulayarak bizzat yavaşlattığımızı anlatıyor. Üstelik verdiğimiz ağırlığı her defasında birkaç kilo fazlasıyla geri alıyoruz. Peki ama yaptığımız hatalar nedir tam olarak?
 
Karbonhidratın yasak olduğu diyetler
İşte metabolizmamıza yaptığımız en büyük ihanet. Bir diyet listesinde karbonhidrat ne kadar yasaksa, diyetle ilgili yaşanan kısır döngü o kadar büyük oluyor. Kısa sürede hızlı kilo kayıplarıyla mutlu eden karbonhidrat yasaklı diyetler, her yıl farklı isimlerle karşımıza çıkıyor. Bu protein ağırlıklı diyet listelerini en çok erkekler ve spor yapanlar tercih ediyor hatta bunu bir yaşam tarzı haline getirmeye çalışıyor. Alınması gereken ders şu: Fit bir vücut her zaman sağlıklı bir vücut değildir! Kadınlara gelince; onlar protein diyetleri konusunda daha az dayanıklı. Bu sebeple diyeti sonlandırdıktan sonra hızlı bir şekilde kilo artışıyla karşı karşıya kalıyorlar. Protein diyetleri hızlı yaşlandırıyor, kalp damar kalitesini olumsuz etkiliyor, mide ve kolon kanseri riskini artırıyor, kas kaybına neden oluyor, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor.
 
Ara öğünsüz beslenmek
İştah yönetimi üzerinde bu kadar pozitif etkisi varken neden moda diyetler ara öğünü yasaklıyor? Günümüz insanı günde neredeyse 12 saat çalışırken yaşamsal ihtiyaçlarının çoğunu erteleme eğilimi içinde. Güne kahvaltı yapmadan başlamak, öğle yemeğini atlamak olumsuz beslenme davranışlarından ikisi. Ara öğün saatlerini takip etmeye çalışmak da ona ekstra bir iş yükü gibi geliyor. Oysa ara öğünler, metabolizmanın iş yükünü hafifleten metabolik egzersizler gibi. Doğru bir ara öğünle hem iştah yönetimine destek oluyorsunuz hem de metabolizmanın o öğünde gelen besini sindirimi ve emilimi sırasında enerji üretiyorsunuz. Net kural şu: Gün içinde 4 saatten uzun süre aç kalmayın. Ve midenizdeki ghrelin hormonunun salınımını artırmayın. Unutmayın hepimizin midesinde gerçekten bir zil var. O zil acıkma sinyalleri vermeye başladığı anda beyinde iştah reseptör sayısı artıyor ve yeme hızınızdan yediğiniz yemeğin miktarına kadar iştah yönetimi konusunda sizi olumsuz etkiliyor. Ara öğün, metabolizmanıza ayırdığınız en değerli terapi saatleriniz. Metabolizmanızın düzenli çalışmak için o terapi saatlerine ihtiyacı var.
 
Günlük kalori sayımını bırakmak
Günlük kaç kalori beslenmeniz gerektiğini, minimum ve maksimum kaç kaloriyle doğru beslenebileceğinizi de bilmeniz gerekiyor. Spor yaptığınız sırada kaç kalori harcadığınızı da bilmeniz şart. İnsan vücudu eşsiz bir makine, besinlerse yakıtı... Her gün kaç kalori tüketebileceğinizi bilmeyi, son model bir arabanın ne kadar benzinle kaç kilometre gideceğini bilmeye benzetebilirsiniz. Bu bilgi çok önemli, çünkü bu sefer araç vücudunuz, kilometre ise hayatınız. Herhangi bir yedeği de yok. Üzerinde kalorisi yazılmamış ya da 1200 kalorinin altındaki diyet listelerinden uzak durun. Bir de şu: Metabolizmanıza yapabileceğiniz en büyük kötülük, onu ihtiyacı olan kaloriden yoksun bırakmaktır. Kalori kısıtlaması sizi hem açlığa hem de yavaş çalışan bir metabolizmaya mahkûm ediyor, unutmayın.
 
Diyet listelerinizden yağı çıkarmak
Zayıflamak istiyorsak canımızın istediği kadar yağ tüketemeyiz ama vücudumuzu gün boyunca yağsız da bırakamayız. Özellikle yağsız veya yağı azaltılmış süt ve süt ürünlerini tercih etmek yararlı olacaktır. Aldığımız kırmızı etin yağsız olması da sağlığımız için çok doğru bir tercihtir. Öte yandan her gün ortalama 4-5 tatlı kaşığı iyi yağ tüketmemiz gerekiyor. Bu, metabolizmamızı hızlandırmak için şart. Zeytinyağı, balık yağı, avokado, hindistan cevizi yağı, çiğ fındık-bademceviz gibi yağ kaynaklarını tercih etmekte fayda var.
 
Tek tip beslenmek
Bir gün bile yapmamalıyız. Günlerce meyve suyu içmek, aylarca sırf etle beslenmek en sık yapılan hatalardan. Dünyanın en uzun yaşayan insanları günde 38 çeşit doğal besin tüketiyor. Hayvansal gıda için ise ihtiyacınızdan fazla tüketmemenizi öneririm. Ayrıca tek tip beslenmeyi sürdürmek aslında çok zor bir şey. Günlerce aynı besinleri tüketerek metabolizmayı ihtiyacı olan besinlerden mahrum bırakmak metabolizma hızını gerçekten olumsuz etkiliyor.
 

Güneş Aksüs'e göre diyette motive olmanın 10 sırrı
Diyetisyen Güneş Aksüs metabolik sendrom, diyabet, ensülin direnci, polikistikover sendromu (PCOS) ve kilo kontrolü üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. "Güneş'le Kaçamak Diyeti" adlı kitabın da yazarı. Diyet yapmanın ne kadar meşakkatli olabileceğini iyi bilenlerden olduğu için kitabında başarıyı artırmanın yollarını da anlatıyor.
 
Mutlu olmanın yollarını öğrenin
Sizi mutlu eden şeylerin bir listesini çıkarın ve bunları daha sık yapmaya çalışın. Eğer sürekli yiyemediğiniz yiyecekleri, uzun bir yolun başında olduğunuzu düşünürseniz, diyet işkenceye dönüşür ve başarı oranı azalır.
 
Haftada bir gün kaçamak yapın
Hangi sistemle zayıflamayı deniyorsanız deneyin, haftada bir gün kaçamak yapın. Mesela pazar kahvaltısında ekmeğinizi kuru kuru değil, zeytinyağına bana bana tüketin. Nasıl keyifle zayıfladığınızı göreceksiniz.
 
Ne yediğinizi yazın, farkı fark edin
Ne yediğini, nerede yediğini, nasıl yediğini tüm ayrıntılarıyla not alan daha kolay zayıflıyor. Neyin eksik neyin fazla olduğunu görmek ve besin çeşitliliğini artırmak için harika bir fikir.
 
Hedeflerinizi belirleyin plan yapın
Bir vücut analizi yaptırın ve önünüze küçük hedefler koyun. Örneğin ilk hedef 5 kilo vermek olsun. "20 kilo vereceğim" diye tutturmaktan kesinlikle daha iyidir. Sonra bir 5 kilo daha ve ardından bir 5 kilo daha verebilirsiniz.
 

 
Vücudunuzu tanıyın
Size neyin iyi geldiğini en iyi siz bilirsiniz. Size iyi gelen ve gelmeyen besinleri bir kenara not alın.
 
Daha çok hareket edin
Ne kadar çok hareket ederseniz, diyet yaparken o kadar özgür olabilirsiniz. En iyisi yürüyün, yürüyün, yürüyün...
 
Ara öğünleri atlamayın
Yemek yemeyeyim de zayıflayayım diye bir şey yok. 3 ana, 3 ara olmak üzere günde 6 öğün yiyerek, aç kalmadan, zorlanmadan, acı çekmeden zayıflayabilirsiniz. Ara öğünler metabolizmaya "Hadi çalış" demektir.
 
Su için
Günde 2-3 litre su için.
 
Yeşil çay
Yeşil çayın metabolizmayı hızlandırdığına dair çok güzel araştırmalar var. Günde en az 2 fincan tarçınlı yeşil çayı tavsiye ederim.
 
Bir diyetisyenle çalışın
Diyet bir ekip işi, tek başınıza da başarabilirsiniz ama bir uzmanla çalışmak her zaman en doğrusudur. Özetle bir diyetisyeniniz olmalı ve size özel bir program oluşturmalı.
 

Aç kalma, bilinçli ye!
"Dikkat Dikkat! Acil Kilo Veriyorum" mkitabının yazarı diyetisyen Simge Çıtak, "Artık bireylere değil topluma faydalı olmak istiyorum. Meslek hayatımdaki gayem bundan sonra daha geniş kitlelere beslenmeyi öğretmek" diyor ve bir iyi beslenme hareketi başlatmayı planlıyor.
 
Günümüzde herkesin, bedeniyle ilgili bir şikâyeti var. Kimse kendini beğenmiyor, kimse bedeninden memnun değil. Her gün beslenmeyi takıntı haline getirmiş insanlarla karşılaşıyorum. Ortak özellikleri, yediklerinden korkmaları. Mesela geçenlerde bir davetteydim. Diyetisyen olduğumu söylediğimde yeni tanıştığım birinin ilk sorusu, "Şarap içebilir miyim?" oldu. Daha sonra çiğ köfte ikram edildi, bu kez de "Yiyebilir miyim?" sorusu geldi. Bu sorulara alışkınım. Sebep sanırım yediklerinden korkmaları ve benden onay alarak vicdanlarını rahatlatmak istemeleri.
 
Halbuki ben diyetin ve beslenmenin sadece bir şişmanlık sorunu olduğunu düşünmüyorum. Şişmanlık buzdağının görünen kısmı. Bir de görünmeyen kısmı var... Mesele şu: Bize tüm çocukluğumuz ve gençliğimiz boyunca her şeyin eğitimi verildi, bir tek doğru beslenme öğretilmedi. Yaşamsal olarak bizim için en önemli şey beslenme ama hiç kimse bunu bize anlatmadı! Belki şöyle söylemem gerek: Bilinmesi gerekenleri aslında bebekken biliyorduk ama büyürken bir biçimde bedenimizle bağlantımız koptu ve biz de bildiklerimizi unuttuk. Dolayısıyla bir an evvel beslenmenin matematiğini öğrenmeli, yeni bir farkındalık düzeyinde yaşamaya başlamalıyız. Yani hem beslenmenin matematiğini öğreneceğiz hem de kendimizi tanıyacak, seçimlerimizi ona göre yapacağız.
 
İşte benim en önemli kuralım: Öncelikli hedefiniz hiçbir zaman zayıflamak olmasın. Şişmanlığı, zayıflığı, verilmesi gereken kiloları bir kenara bırakalım, iyi yaşamayı, bedenimizi iyi beslemeyi, mutlu olmayı önemseyelim. Neticede insan kadın da olsa erkek de olsa, genç de olsa yaşlı da olsa, zayıf da olsa, şişman da olsa, iyi beslenmekle yükümlü. Oysa biz ne yapıyoruz, beslenmeyi es geçip kafayı şişmanlığa takıyoruz. Bu yüzden de kilolardan kurtulmamız zorlaşıyor. Özetle, beslenmeyle ilgili bakış açınızı değiştirirseniz, kısa sürede fazla kilolarınızdan kurtulacaksınız.
 
Simge Çıtak'a göre 10 diyet kuralı
Bedenini dinle
Basit ye
İyi beslen
Her şeyden çeşitli ye
Mevsiminde ye
Doğal ye
Aç olduğunda ye
Sevdiğini ye
Egzersiz yap
Bilinçli ol, bilinçli yaşa!

 

Selahattin Dönmez'e göre doğru beslenme tüyoları
Ünlü diyetisyen Selahattin Dönmez, önümüzdeki günlerde çıkacak olan "Dönmez Diyeti" adlı kitabında, kronik hastalıklara yakalanmadan, kas kaybı oluşmadan, vücudunuz sarkmadan ve cildiniz kırışmadan kilo vermenin yollarını anlatıyor. İşte onun sistemine dair birkaç tüyo...
 
İdeal kiloya ulaşmak için sadece kalori hesabı yapmak yeterli değil. Sağlıklı zayıflamak ve kalıcı ideal kiloya ulaşmak için günlük alınan besinlerin kalitesi de önemli. Bu yüzden zayıflamak isteyen birine tavsiyem, yaratılan suni kaoslara yüz vermemesi. Son zamanlarda "Meyve yeme, ensülin direnci yapar; ekmek yeme, zehirdir; havuç yeme, şişmanlatır" gibi bilimsel dayanağı olmayan zayıflama önerileri yaygınlaşmaya başladı. Bu yanlış bilgiler yüzünden taze sebze ve meyvelerin aşırı kısıtlanması ya da yasaklanması kanser, kalp hastalıkları ve diyabet gibi birçok kronik hastalığa karşı vücudun savunma mekanizmasının zayıflamasına yol açıyor. Siz siz olun, şişmanlatmayan taze sebze, meyve, rafine edilmemiş tahıllar, kuru yemişler ve baklagillerden korkmayın, çünkü bu besinlerde sağlıklı karbonhidratların yanı sıra yapay olarak taklit edilmeleri ve üretilmeleri imkânsız olan yaklaşık 8 bin farklı fitokimyasal bulunuyor.
 
Günlük beslenme düzeninde sağlıklı bitkisel besinleri, rafine edilmemiş tahılları, çiğ (kavrulmamış) kuru yemişleri ve kuru baklagilleri daha çok, hayvansal protein kaynakları olan balığı, tavuk ve hindi etini, yumurtayı, sütü, peyniri, yoğurdu, ayranı, kefiri yeterli miktarda ve kırmızı eti ise çok az tüketerek sağlıklı yaşamın kapılarını açabiliriz. Öte yandan jambon, salam, sosis, kavurma, sucuk gibi işlenmiş et ürünleri hiçbir sağlıklı yaşam mönüsünde yer almamalıdır. Bitkisel özlü bazı yağlar ise hem yüksek kalorisi hem de hayvansal protein kaynaklarından alınan gizli yağ nedeniyle mümkün olduğunca az tüketilmelidir.
 
Yıllara meydan okuyabilirsiniz
Bunları belki biraz açmak gerekebilir: Taze sebze, meyve, kuru baklagil, kuru yemişler, rafine edilmemiş tahıllar ve sağlıklı yağlarla yağsız hayvansal protein kaynaklarını gün içinde uygun miktarlarda tüketerek yıllara meydan okuyabilir, daha genç ve zinde bir vücuda sahip olabilirsiniz. Günlük beslenmenizi yukarıdaki gibi planlarsanız, tüm doğal yiyeceklerdeki sağlığa faydalı besin bileşenleri, yani sağlıklı karbonhidratlar, proteinler, yağlar, antioksidanlar, vitamin ve mineraller birbirleriyle olumlu bir etkileşime girerek sağlıklı zayıflamanızı sağlar. Böylece kronik hastalıklara yakalanmadan, kas kaybı oluşmadan, vücudunuz sarkmadan ve cildiniz kırışmadan zinde bir yaşama merhaba diyebilirsiniz.
 

 
İşlenmiş gıdalara yüz vermeyin
İşlenmemiş "gerçek" gıdalar almaya başlarsanız, bunlar kan şekerinizi düzenleyecek, stres seviyenizi aşağı çekecek, vücudunuzdaki enfeksiyonları iyileştirecek, ensülin direnci ve diyabeti önlemek için çok gerekli olan bir şeyi yaparak karaciğerinizdeki sorunları giderecektir. Kilo vermenin ilk şartı cipsler, gofretler, kötü karbonhidratlar ve yağlardan uzak durmaktır. Doğal yiyecekler tüketin. Mesela çok çeşitli ve rengârenk sebzelerle tam tahıllar, baklagiller, kuru yemişler, zeytinyağı, organik hayvansal gıdalar ve bol omega 3 içeren deniz balıkları... Bu metabolizmanızın düzenli çalışmasını sağlayacak, ensülin direnci, diyabet ve kalp hastalıkları olasılıklarını çok yüksek oranda ortadan kaldıracak ve vücudunuzda mükemmel bir anti-aging, yani yaşlılıkla savaş planı başlatacaktır.
 
Uykunun önemi
İnsanlar binlerce yıldır gündüz çalışıp gece uyudular, bedenlerimizin alıştığı yaşam döngüsü buydu. Yemeklerimizi gündüz yiyor, gece de birikmiş enerjimizi uykuyla harcıyorduk. Biz uyurken bedenimizdeki bütün faaliyetleri düzenleyense melatonin hormonuydu. Şöyle söyleyelim, gece uykusu gelen insan esner ya işte bu onun vücudunda melatonin hormonunun harekete geçtiğinin göstergesidir. Bu antik hormonu tetikleyen de karanlıktır. Yani melatonin güneş battıktan sonra harekete geçer ve doğal ya da yapay ışık melatonin üretimini bloke eder. Gene araştırmaların ortaya koyduğuna göre yatak odasındaki minik bir aydınlatma lambası bile insanlarda melatonin üretimini düşürüyor.
 
Haber: Gülenay Börekçi



8a1ef2288ed14ac7b67e9099e8b0b444

5 Ekim 2020 Pazartesi

Yazın neden daha çok midemiz ağrır ve yanar?

Özellikle mevsim geçişlerinde vücudumuzda birçok değişiklikle karşılaşırız. Yaz aylarında sıcak ve nemli havanın etkisi, uzayan geceler ve değişen yemek saatleri mide ağrılarının artış göstermesine neden olur. Bunların yanında zengin bir yemek kültürüme sahip olmamız ve ağır yemekleri geç saatlerde tüketmemiz de bazı sağlık sorunlarına yol açabilir! İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Işık, yaz aylarında mide ağrılarının sebeplerini ve tedavisini anlattı

ABONE OL


Mide ağrısı neden olur?

Düzensiz yemek yeme alışkanlıkları, hormonal faktörler, herhangi bir besin maddesine karşı alerjik bir durum, stres gibi psikolojik sebepler, fazlaca alkol ve sigara tüketimi, mide ağrısına sebep olacak çeşitli mide hastalıkları buna sebep gösterilebilir.

Ağrının yanı sıra midenizde yanma da varsa...

Midenin iç yüzünde bulunan mukoza tabakasının farklı olaylar sonucu iltihaplanması olayına gastrit adı verilir. Özellikle yetişkin insanlarda çok sık rastlanan bir hastalık olarak bilinen Gastritin diğer hastalıklara nazaran daha yüzeysel etkileri ve sonuçları vardır.

İlerlemesi sonucu daha derinlere nüfuz edebilir ve ülsere yol açabilir. Hastalığı tetikleyen en belirgin durum düzensiz beslenme ve yerli yersiz tüketilen gereksiz ürünler, alkol, sigara gösterilebilir.


Hastalığın ilerleyen aşamasında da genetik yatkınlığı olan ve özellikle kanserojen maddelere maruz kalan bireylerde kansere gidişe zemin hazırlar. Mide bezlerinde doku değişiklikleri olan hastalarda mide kanseri dört kat daha fazla görülür.


Gastrit nasıl teşhis edilir?

Gastrit, akut ve sürekli olmak üzere iki ayrı şekilde sınıflandırılıt. Kronik gastrit, kendini çok fazla belli etmez ve belirtileri kısa sürelidir. Teşhisi konusunda sıkıntı yaratabilir ve mide iltihabı, kusma, şişkinlik, iştahsızlık belirtileri arasında yer alır.

Akut gastritte, midede yanmalar ve aşırı bir basınç ortaya çıkar. Alkolün alımında mide ile teması sonrası mide tahriş olabilir ve delinmeler, yaralanmalar meydana gelir. Bu süreçte hasta mide bulantısı ile birlikte sürekli kusmaya başlar fakat kusmuğun rengi kanla karışık kırmızı bir renge sahiptir.


Gastrit nasıl tedavi edilir?

Hastalık başlangıç aşamasındayken uygun ilaç tedavisine başlanabilir. İlaç tedavisinin yanı sıra eş zamanlı diyet uygulanır. Hastaya uygun yiyecek ve içecekler belirlenir ve hasta bu şekilde beslenir.

İlaç tedavisi mideyi onarmak ve tahripleri aza indirgemek amaçlı uygulanır. Hasta normale döndüğünde yediklerine ve içtiklerine yine de dikkat etmelidir çünkü mide yeniden tahriş olabilir ve hastalık nüksedebilir.


Ağızda hissedilen acı tadın sebebi nedir?

Mide asidinin aşırı üretimine bağlı olarak meydana gelen yaralar olan ülser, mide bölgesinde ağrı, yanma ve ekşime gibi yakınmalarla kendini gösterir.

Hasta kişi sürekli ağzında ekşimsi bir tat hissi ile karşılaşır ve tat alma duyusu normal bir birine göre hassas değildir. Hasta kişinin dili, normal insanlara göre daha koyu bir renge bürünür. Karnın üst kısmında ağrı ve acı hissi ortaya çıkar.


Hastalığın ikinci aşamasında baş dönmesi ve aşırı terleme gözlenir. Bu durumda derhal doktora başvurulmalıdır. Kusmalar başlar ve çoğu zaman hastanın ağzından kan gelir, bazı hastaların dışkılarında da kanama görülebilir. Bu belirtilerde artık hastalığın ilerlediğini gösterir ve tedavisine bir an önce başlanması gerekir.


Ülserden kurtulmak için ne yapmak gerekir?

Bu hastalık tedavi konusunda çok fazla zorluk çıkarmaz. Özellikle ilk aşamada teşhis konulur ve tedaviye erken başlanırsa hastalığın tedavisi erken zamanda ve kolay bir şekilde gerçekleştirilir. Hastalığın durumuna göre başlangıçta ilaç tedavisi uygulanabilir. Tedavi sırasında ve sonrasında;

Düzenli bir şekilde istirahat etmek, sigara, alkol ve çay gibi maddelerden olabildiğince uzak durmak ve sigaralı ortamda bulunmamak, yemek saatlerinizi kaçırmamak ve bu saatleri belirli bir düzene sokmak, bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalıştığından emin olmak konusunda dikkatli olunması gerekir.


85f4451d34574297950627b2078d5bf5

Anne adayları dikkat! Bu yanlışlar ciddi sorunlara yol açabiliyor!

"İkiz bebek yaparak bir çırpıda ikisini de büyütmüş olurum!", "İkiz bebek bekliyorum daha fazla yemeliyim!", "İkizlerime zarar gelmesin diye hareket etmekten kaçınıyorum!"… İkiz gebelikte bu ve benzeri yanlış inanışlar, anneye ve bebeklerine sanılanın da ötesinde zararlar verebiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman, ikiz gebelikte tehlikeli 6 yanlışı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman "Özellikle son yıllarda anne olma yaşının ilerlemesi ve kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almalarıyla birlikte ileri yaş gebeliklere sık rastlıyoruz. Tüp bebek gibi yardımcı üreme tekniklerinin kullanılması da ülkemizde çoğul gebeliklerin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynuyor. İkiz bebek bekleyen anne adaylarının bu süreçte hem kendilerinin hem de bebeklerinin sağlığı açısından dikkat etmeleri gereken çok önemli noktalar var. Çünkü ikiz gebeliğin riski normal gebeliğe göre iki kat değil, yaklaşık 7 kat daha fazla oluyor" diyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman, ikiz gebelikte tehlikeli 6 yanlışı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

İkiz bekliyorum diyerek daha fazla yemek!

Doğrusu: Anne adaylarının en büyük yanlışlarından biri; ikizim olacak diyerek daha fazla yemek. Oysa aşırı yemek, bebeğe kazanç değil, anneye yük oluşturuyor ve hem kendisini hem de ikiz bebeklerin sağlığını tehdit ediyor. Kilo alımına çok dikkat etmek, düzenli tartılmak, dengeli ve sağlıklı beslenmek şart. Kaliteli proteinlerle beslenmek çok önemli olduğundan; kırmızı et/tavuk/balık, yoğurt ve yumurta mutlaka tüketilmeli. Protein ağırlıklı beslenip, karbonhidrat azaltılmalı. Anne adayı bir şeyi yiyeceği zaman 'bu pastanede yapılabilir mi, satılabilir mi' demeli, eğer cevabı evet ise o ürünü tüketmemeli. Bir de tuz ve şekeri diyetinden çıkarıp, her gün 3 litre su içmeli.

"Her şey yolunda" diyerek, gücü yetene kadar çalışmak!

Doğrusu: Çoğul gebelik, normal gebeliğe göre oldukça riskli. İkiz gebelikte erken doğum ihtimali yaklaşık 5 kat, düşük ihtimali de yüzde 30 daha fazla oluyor. Ayrıca anne adayında; gebelik tansiyonu, gebelik şekeri riski, gebelik zehirlenmesi normal gebeliğe göre çok daha yüksek görülüyor. Rahmin fazla gerilmesine bağlı olarak fıtık oluşumu riski de artıyor. İkiz gebeliklerde normal gebeliğe göre fark 24. haftaya kadar belli olmuyor ama 24. haftadan sonra risk artıyor. Bu nedenle 24. haftadan sonra ikiz bebek bekleyen anne adayları işe ara vermeli, 'dayanana kadar' çalışmaya çalışmamalı.

"İkisi bir arada büyür, iş hayatım bölünmez" diyerek ikiz bebek planlamak!

Doğrusu: Günümüzde kadınların çalışma hayatında daha fazla yer alması ve kariyer endişesi, hem anne olma yaşını 35'in üzerine taşıyor hem de "bir seferde ikiz bebek yapayım işlerim bölünmez" düşüncesiyle ikiz gebeliğe rağbet edebiliyorlar. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman "Birkaç yıl arayla çocuk doğurup aynı süreci yaşayacağıma, yardımcı üreme teknikleri sayesinde ikiz gebelikle tek seferde halledeyim' düşüncesi son derece tehlikeli ve yanlış. Çoğul gebelikte, bebeklerde gelişme geriliğinden yapısal sakatlıklara, erken doğumdan gebelik şekeri ve gebelik zehirlenmesine dek riskler daha çok görülüyor. Bununla birlikte ikiz gebelikte tek bebeği aldırayım şeklindeki yaklaşım da etik olmadığı gibi, son derece tehlikeli ve kabul edilemez bir yaklaşım" diyor.

"Tehlikeli olur" diye hareketten kaçınmak!

Doğrusu: İkiz bebek bekleyen anne adaylarında 'aman hareketten kaçınayım, tehlikeli olur' şeklinde bir düşünce olabiliyor ve yürüyüşten kaçındıkları gibi çoğunlukla yatmayı tercih edebiliyorlar. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman "Aksine düzenli 1 saatlik yürüyüşün anneye ve bebeğine büyük faydaları var. Ayrıca metabolizmayı yükseltiyor; bebekler annenin hareket sonucu yaktıkları ile besleniyor. İkiz bebek bekleyen anne adayı bir seferde 1 saat yürüyecek, ilk 45 dakika çok önemli. Tempolu olması önemli değil, anne kendini zorlamamalı. Bu yürüyüşten sonra yatsa bile gebelik metabolizması 12-14 saat yüksek kalıyor. Ama yürüyüş yapmayıp hep yatmak son derece zararlı" diyor.

Stresi yoğun şekilde yaşamak

Doğrusu: İkiz anne adayları, hamilelikle birlikte mutluluk ve heyecanın yanı sıra tekiz gebeliğe göre çok daha endişeli bir sürece de girebiliyorlar. Kimileri stresi yönetebilirken, kimileri stresin önüne geçemeyip bir de bu stresle bebeklerine zarar verebileceklerini düşünerek büyük bir suçluluğa da kapılabiliyorlar. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman, "Yoğun stres; anne ile bebeği birbirine bağlayan göbek kordonunu adeta büzüyor, bebek anne rahminde korkulu ve sinmiş bir pozisyona geçiyor. Stres ile bebeğimizi korkutmayalım" derken, anne adayının ailesi ve çevresi tarafından bu özel ve hassas dönemde el üstünde tutulması, adeta 'pamuklara sarmalanmasının', sağlıklı anne, sağlıklı bebek, sağlıklı toplum adına çok önemli olduğunu söylüyor.

Ayda bir doktora gitmek!

Doğrusu: Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Prof. Dr. Ahmet Nuri Danışman "İkiz gebelerin, tekiz gebelere göre çok daha sıkı doktor takibinde olması gerekiyor, üstelik ikiz gebelik özel takip gerektiriyor. Bu nedenle ikiz gebelik takiplerini ayda bir yaptırmak doğru değil. Takip aralıklarını iki haftanın üzerine çıkartmamalı. Ayrıca ikiz gebelik özellikli bir durum olduğu için, özellikli izlem gerektirir. Ülkemizin eriştiği sağlık şartlarında imkanı olan her yerde perinatolog tarafından yapılmalı. İmkan olmayan durumlarda ise tecrübeli doğum hekimleri tarafından izlenmeli" diyor.

3a97ef7b188744048abad1ac113adc79

Emzirme döneminde kilo vermek mümkün mü?

Bebeğin doğumuyla birlikte başlayan yeni hayat, yanında beslenmeyle ilgili kaosu da getirir.



Bebeğin doğumuyla birlikte başlayan yeni hayat, yanında beslenmeyle ilgili kaosu da getirir.
Emzirme döneminde diyet yaparak kilo kaybetmek mümkün mü? Hamilelikten kalan kilolardan kurtulmak isterken sütünüzün azalmaması için neler yapabilirsiniz?
 
Bu soruların yanıtı için Avusturya Sen Jorj Hastanesi'nden Diyetisyen Sema Mamak'a danıştım.
 
Bebeğin doğumuyla birlikte başlayan yeni hayat, yanında beslenmeyle ilgili kaosu da getirir. Benim gibi hamileyken 25 kilo aldıysanız bunlardan bir an önce kurtulmak için can atarsınız. Lakin bir yandan da sütünüzün bol olmasını böylece bebeğinizi dilediğinizce emzirebilmeyi de istersiniz. İşte bu dönem yeni anneler için bir hayli tuzakla doludur. Çevrenizdeki sizden daha tecrübeli kadınlar kendileri için işe yaradıklarını düşündükleri, her şeyi size yedirmeye çalışırlar. Helva, komposto, baklava, börek havada uçuşur... Doğru mu, değil elbet... Sema Mamak'a göre hem bebeği yeterince beslemek hem kilo kaybetmek mümkün. Lakin öncelikle ilk 6 ay bebeğin yeterli beslenmesi çok önemli. Çünkü büyümekte olan bebeğin zihinsel fonksiyonları bu dönemde güçleniyor; beslenmesinin yetersiz kalması gelişiminde sorunlara yol açabiliyor. Yeni anne olan kadınların kilo vermek için ilk 6 ayın geçip bebeğin ek besinlere başladığı dönemi beklemesi ideal olan. Bundan sonra anne zayıflamak adına daha sağlıklı adımlar atarak ve sakin tavırla kilo vermeye başlayabilir. 

Nelere dikkat etmeli?
Emzirme döneminde kilo vermenin ilk ve en kolay yolu bebeği her ağladığında emzirmek. Anne sütüyle beraber yaklaşık 700 kilokalorilik enerji bebeğe aktarılacaktır. Fazla süt üretimi için de ilk kural bebeği çok emzirmektir. Çok emzirmek, çok süt üretimi, çok süt üretimi, kilo kaybına destek demektir. [1] Haftada yarım kiloyu aşmayacak şekilde kilo kaybı hedeflenmelidir. Haftada 1 kilodan fazla kilo kaybı annenin psikolojik ve fizyolojik düzenini, süt salınımını olumsuz etkileyecektir. Eğer kısa süre için kaliteli şekilde kaybedilmesi mümkün olmayan rakamlar hedeflenir ve belirlenen sürede bu rakamlara ulaşılmazsa hayal kırıklığıyla birlikte mutsuzluk baş gösterecektir. [1] Annenin günlük kalori ve vitamin mineral ihtiyacı iyi hesaplanmalı ve yeterli aynı zamanda dengeli beslenme düzeniyle anne gereksinimlerini karşılamalıdır. Bu ihtiyaçlarını 3 ana 3 ara öğün şeklinde protein, karbonhidrat ve yağ yönünden dengeli olacak şekilde karşılamalıdır. [1] Emzirme döneminde günlük sıvı ihtiyacına çok dikkat etmek gerekir. Meyve suyu, çorba, ayran, su gibi içeceklerle susuzluk giderilmeli; anne sütüyle kaybedilen sıvı ihtiyacı mutlaka karşılanmalıdır. [1] Sağlıklı sindirim düzeni kilo kaybında çok önemlidir. Bu düzeni sağlamak için özellikle posa yönünden zengin besinlere beslenmede bolca yer vermek gerekir. Sebze ve meyveler, kuru baklagiller, kuru meyveler posa yönünden zengindir. [1] Fiziksel aktivite olarak hafif tempolu günlük yürüyüşler metabolizmayı hızlandırmak adına faydalıdır. [1] Mucize besin yoktur! Tek başına tüketmekle kilo verdiren, süt miktarını artıran, iştahı kapatan, yağları eriten hiçbir besin yoktur. 

Huzurla emzirin sütünüz artsın 
Süt salınımın en önemli uyarıcısının bebeğin sık sık emmesidir dedik. Sütün çok olması sadece beslenmeyle alakalı değildir. Bebeğin kokusu, size dokunması, huzurlu geçirilen emzirme dakikaları sütün artmasını sağlayacak diğer noktalardır. Tükettiğiniz besinleri süt yapar ya da süt yapmaz şeklinde sınıflandırmak yanlıştır. İçtiğiniz içecek ya da yediğiniz yiyeceğin süt yapacağına inanmanız bile işe yarayacaktır. Yeter ki bu dönemde sütüm yetiyor mu sorusunu stres haline getirmeyin, sürekli bu konu üzerinde durmayın. Annenin tükettiği besinlerin içerik olarak %1'i anne sütüyle bebeğe geçmektedir, dolayısıyla ihtiyaçtan fazla alınan yada süt yapar düşüncesiyle tüketilen fazladan besinler kilo olarak annede kalacaktır. Son olarak emzirme döneminde bebek beslenmesi kadar annenin beslenmesi ve sağlığı da önemlidir. Kilo kaybetme amacıyla ya da sütüm çok olsun kaygısıyla yapılan her plansız girişim olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Yeterli ve dengeli beslenmek her şeyi çözer.
 
 
 
Damla Çeliktaban



a93eee2648a04b99b1d6f9be47b84764

Pippa Middleton kimdir?

Pippa Middleton ve bankacı James Matthews dünyaevine girdi.

Cambridge Düşesi Kate Middleton'ın kız kardeşi Pippa Middleton evlendi.


Ülkenin seçkin bekarlarından milyonler bankacı James Matthews ile evlenen Pippa Middleton küçük bir kilisede dünyaevine girdi.






Pippa Middleton 6 Eylül 1983 doğumlu. 32 yaşında.


Tam adı: Philippa Pippa Charlotte Middleton


Pippa Middleton'ın boyu 166 cm


Pippa Middleton'ın kardeşleri Kate Middleton ve James William Middleton


Pippa Middleton'ın anne ve babası ise Carole Middleton ve Michael Francis Middleton'dır.


Ablası Kate Middleton'dan olma Charlotte Mountbatten Windsor isimli bir kız yeğeni ve George Mountbatten Windsor isimli bir erkek yeğeni var.


Kate Middleton'ın kız kardeşi Pippa Middleton, milyoner James Matthew ile 17 Temmuz 2016'da nişanlandı.


Nişan yüzüğünün 232 bin dolar olduğu tahmin ediliyor.

 


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton



Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


Pippa Middleton


a3e78e54673e49b6a7d01267a6b39578